“Hoca hanım, dinin direği namazdır” diyeceksiniz haklı olarak... Peki namazın şartları nelerdir?
Namazın 12 şartı bulunuyor: Bunların 6 tanesi namazın içindeki, 6 tanesi de dışındaki şartları oluşturuyor. Namazın içindeki şartlar; İftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rükû, secde ve ka'de-i ahiredir. Namazın dışındaki şartlar; Hadesten ve Necâsetten tahâret, setr-i avret, istikbali kıble, vakit ile niyettir.
FIKIH BİLMEK ŞART
Fıkıh “Bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak” manasına gelir.
Kıldığımız namaz hakkında iyi ve tam olarak, derinlemesine bilgi sahibi olursak ibadetimizi daha bilinçli bir şekilde yaparız.
Ta'dîl-i erkân, namazın rükünlerini düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir. Ta'dîl-i erkâna yakın anlamda kullanılan “tuma'nîne” kelimesi, yapılmakta olan rükne hakkının verildiğine kanaat getirilmesi ve yapılan işin içe sinmesi halini ifade eder ki, ta'dîl-i erkâna riayetin sonucudur.
Rivayete edildiğine göre;
Şehirlerden uzaklaşan iki kardeş biri dağa gider ibadet için, diğeri ilim öğrenmek için tekkeye gider.
Aralarında sözleşme yapıp yıllar sonra buluşmak üzere yer belirlerler.
Aradan yıllar geçer, iki kardeş buluşur...
Birbirlerine, neler yaptıklarını sorarlar...
Dağa çıkan kardeş Allah’a (C.C.) ibadet ettiğini anlatmaya başlar: “Bir gün namaz kılarken tam secdeye gideceğim vakit önümden bir fare geçti ve fareyi öldürdüm. Sonra vicdan azabı duydum, tövbe ettim, fareyi alıp sarığımın içine koyup Allah (C.C.) af eylesin diye onunla beraber yıllarca namazlarımı kıldım der...
Fıkıh ilmi gören diğer kardeşin yüzü düşer ve “Senin tüm kıldığın namazları sil baştan tekrar eda etmen, yani hepsinin kazalarını komple yeniden kılman gerekiyor” der...
Bir diğer örnek ise;
Arapça'da, Latin harfleri ile "halak" olarak yazılan sözcüğün iki tür okunuşu vardır. Birinde "h" hırıltılı okunurken, öbüründe Türkçedeki gibi okunmaktadır. Hırıltılı okunan "halk etmek" yani yaratmak anlamına gelmektedir. Diğeri ise traş etmek anlamına. Dolayısı ile "Allah alemleri yarattı" anlamında Arapça cümle kurmak isteyen bir muhterem, orada "halak" sözcüğünü Türkçe okunduğu gibi okursa, haşa, "Allah alemleri traş etti" demiş olacaktır.
Fıkıh hakkındaki örnekleri çoğaltmak mümkün…
Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi asla olunmaz...
Her şeyden önce, bir konuda konuşmak için o konuda derinlemesine bilgi sahibi olmak zorundayız...
FALANCA HACI VE FALANCA HOCA NAMAZ KILIYOR AMA
Evet, önce fıkıh bilgisine sahip olup kıldığımız namazımızı Ta'dîl-i erkân üzerine dosdoğru şekilde kılmamız büyük önem arz ediyor...
Namaz; bir kişi müslümansa, deli değilse, buluğ çağına gelmişse, Allah'ın (C.C.) emri olduğu için namazını kılmak zorundadır.
Akli melekeleri tam değilse, ancak o zaman farz olan namazdan muaf olur.
Namaz kılmak söz konusu olunca, toplumumuzda en meşhur örneklerden biri de “Falanca hacı, falanca hoca, namaz kılıyor amaaa böyle şöyle yapıyor” klişesi…
Alnı secdede, aklı fikri fitne ve fesat içinde olan kişileri biz neden kendimize örnek olarak alıyoruz?
Bana ne ondan veya size ne ondan?
Sen kendi aklına, fikrine, kendi ibadetine bak…
SON PEYGAMBER GELMİŞ, 1400 SENE OLMUŞ
Bizim örnek alacağımız tek insan, Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz’dir. Gerisi bizi ne bağlar, bizi ne ilgilendirir… Kim ne istiyorsa onu yapsın, herkesin mezarı ayrı olacak, herkes hesabını Allah’a (C.C.) kendi verecek...
“Falanca hoca veya falanca hacı, namaz kılıyordu ama sonra böyle şöyle yapıyordu” gibi sudan sebepler ve saçma sapan bahanelerin kimseye hiçbir faydası asla olmayacaktır...
OKULLLARDA DERİNLEMESİNE FIKIH DERSİ ŞART
Bir müslümanın ibadet edebilmesi, örneğin dosdoğru namaz kılabilmesi için İslam fıkhını derinlemesine bilmesi, öğrenmesi gerekiyor...
Çocuklarımızda ve gençlerimizde bu İslami fıkıh bilgisini asla eksik bırakmamız şart...
Diyeceksiniz ki,
“Hoca hanım, öğretmek isteyen İmam Hatip okullarına gitsin.”
İslam fıkıh bilgisi ile bilim yan yana, eş değerli olmalı… Birini diğerinden değer olarak ayırmamak gerekiyor...
Eğer ki, birini diğerinden ayırmaya kalkarsak ya İslami ilim bilgisi veya bilim bilgisi eksik kalacaktır.
Ve bu eksiklik asla tamamlanamayacaktır...
Kimsenin kimseyi bir diğer bilgiden eksik bırakmaya hakkı asla yoktur...
Eksik olursa ne olur peki?
Kulaktan dolma bilgiler ile herkes her konuda konuşmaya kalkar, kimse işin içinden çıkamaz...
Biri, bir diğerinden eksik kalırsa, daha yeni yaşadık; binanın temelinden çalmalar gibi sorunlar başlar ve yine işin içinden çıkılmaz bir hal alır....
İslam fıkhı, kul hakkına riayet eder...
Kul hakkı nedir bilmeyen kişi, bilim insanı olsa ne olacak? İnsanlığa hiçbir hayırlı işte bulunmayacaktır...
Kısacası;
Artık İslam fıkhını bilim ile buluşturmanın tam zamanı ve tam vakti...
Yaşadığımız felaketleri bir daha yaşamamak için, İslam fıkhı ve bilim yan yana, omuz omuza olmak zorundadır...
Kimse kulaktan dolma bilgiler ile Allah'a (C.C.) ibadet etmek zorunda değil...
Derinlemesine İslami bilgiyi öğrenmek her müslüman için farz…
Fıkıh bilgisi, dinin direğidir...
Bu direği en baştan sağlam şekilde inşa etmeyi başarırsak, o zaman binalarının temellerini de sağlam yapmayı başarabiliriz...
Toplumu bilgisiz bırakıp depremlerde ölmek istemiyorsak, çözüm var: İslam fıkhı + bilim.
20 yıllık bir eğitimci, bir uzman öğretmen, bir akademisyen, bir bilim insanı, bir İmam Hatip mezunu olarak söylüyorum; kesinlikle İslam fıkhı ile bilim yan yana olmalı, ayırım yapmak çocuklarımıza yapılacak en büyük kötülük olacaktır.
Kimsenin bir başkasının bu dünyadaki biliminden ve ahiretteki hayatından çalma hakkı yoktur...
Çocuklarımızı kimseye muhtaç bırakmadan, onlara ömürleri boyunca ihtiyaç duyacakları tam ve eksiksiz eğitimi vermek zorundayız...
Aksi halde, “Sakız orucu bozar mı?”, “Tavuktan kurban olur mu?” diye daha çok sorular sormaya ve kendimizi cümle aleme güldürmeye devam ederiz...
Dr. Meryem ÇILDIR