Kuantum hesaplama teknolojileri, dijital gözetimi hayal edilemez bir evreye, panoptikonu metafizik bir gözetim seviyesine çıkarabilir! Peki, dinler kuantum gözetim ve kuantum mahremiyet konusunda ne diyor?

Süperpozisyon ve dolanıklık gibi kuantum fiziği prensiplerine dayanan kuantum bilgisayarlar, öylesine aşırı hızlıdırlar ki çözmesi binlerce yıl sürecek tüm klasik şifreleri birkaç saniyede çözebilecekleri kabul edilir. Henüz yapım aşamasında olan kuantum bilgisayarlar, tahminlere göre önümüzdeki 10 yıl içinde üstünlüğe ulaşacaklar. Post-kuantum döneminde hiçbir şeyin bugünkü gibi olmama ihtimali çok yüksek, özellikle veri güvenliği ve mahremiyet konusunda.

Kuantum hesaplama hem bir ehven-i şerdir ki modern mahrem veri depolarının kapağını açar, iyi kötü ne varsa hepsini pazara çıkarır, klasik şifrelemenin miadını doldurduğunu ilan eder hem de bir murada eriştir ki kişisel mahremiyet, veri güvenliği ve güvenli iletişimin teleolojik misyonunu ikmal eder. Klasik şifrelere emanet edilen veriler için bir sui akıbet, kuantum şifrelerin koruma kalkanı altındaki veriler için bir levh-i mahfuz mesabesinde olabilir.

İncil'de Mahremiyet ve İfşa

Birinci durumda, İncil’in kerameti, belki de kehaneti gerçekleşiyor gibidir. Hristiyanlıkta kötülükten arınmak ve kişisel kurtuluşa ulaşmak için mahrem işleri itiraf etmek bir normdur. Kilise, insanların Tanrı’dan gizleyemedikleri hiçbir şeyi, insanlardan da gizlememelerini, başka bir ifadeyle Tanrı’nın bildiğini kuldan saklanamamalarını tembih eder; kendisi de sırların itirafla ifşa edildiği bir sunak gibi çalışır, ifşaya aracılık eder. İtiraf kulübesinde teolojik mahremiyet perdesi üçüncü kişilere açılır. 

Teo-politik bir kavram olan mahremiyet, Tanrı’nın her şeyi bilme kudreti karşısında kendini koruyamadığı gibi, Tanrı’nın yer yüzündeki vekili hükmündeki Kilise’ye karşı da korunamaz. The Circle filminde tekrarlandığı gibi, “Mahremiyet hırsızlıktır” denilebilir.[1] Yine de kullanıcı, tüm telkine rağmen kendine özel olanı mahreminde tutmak isterse bu kez de Hz. İsa onu uyarır. Hz İsa, İncil’de "Karanlıkta söylediğiniz her şey gün ışığında duyulacak; kapalı kapılar ardında kulağa fısıldadığınız her şey damlardan ilan edilecektir" diye söyler.[2] Bu açıdan mahremiyet, bizzat kilise tarafından zayıflatılmış, tamamen güvenilir olmayan bir veri gizleme tekniğidir.

Kuran'da Mahremiyet ve Aleniyet

İslamiyet’te mahrem ve evrensel veri kaydı çok daha sıkı bir şekilde vurgulanır, kritik bir farkla: veri mahremiyeti güvence altındadır. Kuran-ı Kerim’de, “Allah, onların sakladıklarını da kendi aralarında fısıldadıklarını da bilir... De ki içinizdekini gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olan her şeyi de bilir... Bilinmeyen evrenin anahtarları Allah’ın katındadır, onları ancak O bilir. Allah, karada ve denizde olanları da bilir. Onun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez... Her şey apaçık bir kitapta yazılıdır (levh-i mahfuzdadır)” diye yazar.[3]

İslamiyet’e göre kişiye özel tüm açık ve gizli veriler, bir tür melek olan kiramen katipleri tarafından bir tür olay günlüğü olan “amel defterine” kaydedilir ve bu defter levh-i mahfuzda saklanır. Bu defterdeki mahrem veriler, kul ile Allah arasında kalır. İslami inanışa göre kişi bir tür dijital ajana, evren bir tür dijital evrene benzer. Bu dijital ajanın dijital evrende yaptığı her işlem, içinde bulunduğu her durum, verdiği her karar, yöneldiği her niyet bir tür dijital etkinlik gibi verileştirilerek amel defterinde sistem geçmişi kaydedilir ve levh-i mahfuz’da yedeklenir. Kişiye özel mahrem veri seti, öbür dünyadaki hesap/karar gününe kadar Allah’ın koruma altındadır. Sadece Allah’ın bildiği işler bile kişisel amel defterinde yer alır. 

Hesap gününde, bir tür büyük veri setini andıran bu amel defteri, bir tür süper hızlı bir hesaplama tekniği ile analiz edilir ve karara bağlanır. Allah bu aşamada kendisini “seri ul hisab” yani “hızlı hesaplayıcı” olarak tanıtır.[4] Sonuçları itibariyle tartışılsa da İslamiyet’te mahremiyet kutsaldır; Allah tarafından korunur. Amel defterindeki tüm gizli kayıtlar, hesap gününde sadece Allah’a karşı açıktır. Bu açıdan İslamiyet’te mahremiyet Allah tarafından bizzat güçlendirilmiştir ve koruma altına alınmıştır; kulun rıza göstermedikçe kimse onu ifşa veya itirafa zorlayamaz. Üstelik mahrem olanın ifşası, varsa içindeki kötülüğün bilinir hale gelip aleniyet kazanma riskinden ötürü kötü görülür; “Şüyuu vukuundan beterdir” denilen durumdaki gibi. 

Yukarıda aktarılan metinler, İslamiyet’teki genel paradigmayı yansıtacak kadar kuşatıcıdır. Üstelik, heyecanlı ve aceleci bir tutumla ele alındığında evrenin dijital evren olarak yorumlamaya bile müsait anlam genişliğine sahiptir. "Allah, gökler ve yerde olup biten her şeyi bilir" epistemolojik önermesi, özü itibariyle metafizik bir teolojiye atıf yapar gibi görünür ancak sunduğu entelektüel vizyon itibariyle genel olarak bilinebilirliğine dair beşeri sezgimizi destekler hatta genişletir:

Evrendeki her şey, üstün bir bilinç tarafından bilinebilirse eğer, evrenin kendisi enformasyonel bir dijital evren olabilir. Öyleyse yaprağın düşüşünü verileştirmek, kaydetmek ve ona dair sezgiye sahip olmak mümkün olabilir.

Bu yorumlar, metafiziğe aşina bilişimciler tarafından dijital evren fikrine doğru genişletilebilir. Evrende olup biten her şey, evreni büyük bir bilgisayar gibi kabul ettiğinizde sistem günlüğü fikriyle bir analoji oluşturabilir. Bu ise simülasyon olarak evren fikrini desteklemez ancak dijital evren fikri için bizi cesaretlendirir. 

Kaynaklar

[1]  The Circle Filmi (2016)

[2] İncil, Luka 12:3.

[3] Kuran-ı Kerim 2:77; 3:29, 6.59.

[4] Kuran-ı Kerim 3:19 "Vallāhu serī‘ul-hisāb" (Allah, hesabı çabuk görendir.).