Düşlerim tahakküm altında hafız bir de gözünden düştüklerim.

Sessizliğin bir rütbe olduğunu öğretti bana hayat ve omzumdaki apoletlerim elbet firar edemediğim bir Nazi kampıdır saklı tutulduğum ve asi yüreğimle sevmenin goncası iken açan derinimde.

Devasa bir lanet belki de yakalandığım ya da kumpas asılı kaldığım ve mihenk taşı içimdeki bitimsiz nöbetin ve efkârın yeltendiği.

Düş torbalarım var aralıkla gerçeklerin nezdinde yumrukladığım.

Gözlerimse yumuk yumuk uykusuzluğu şerh düştüğüm gecenin söküklerini olabildiğince dikmeye uğraştığım.

Kopan patırtı ve nice minik kıyamet bense düş pazarında sekiyorum nasıl da pervasız ve gerçek bildiğim her duyguyu ihbar ve hediye ediyorum kelli felli adamlar geçerken önünden yüreğimin ve alacalı bulacalı elbise ve daracık taytları ile rüzgâr gibi eserken hemcinslerim.

Benzemediğim aşikâr.

Bezdiğim de yalan değil hani.

Bezirgânbaşı şiirlerim ve imgelerle tokalaşıp lades dediğim sancılı bir hayatın armağanı iken yenilgilerim ve yanılgılarım elbet yeltendiğim illa ki yarınlar illa ki önümü kürediğim ve hala bir tünel kazıp da firar edemediğim ruhum ve bedenim.

Yürekse kilit noktası var oluşumun ve istemsiz seviyorum sonra sayıyorum bir bir derken sıra sayı sıfatlarını tek hamleden nakavt edip bir koşu gidip geliyorum rıhtımda aşikâr ben İstanbul’um aşikâr yedi tepesine âşık olduğum yaralı şehrin sekizinci harikasıyım. Ne yani azıcık kendimi övüp de yere göğe sığdırmamışken işlediğim bir suç olmasa gerek ne de olsa bu güne kadar değerlerimin kat sayısını ismimin başındaki alık sabit sayı olan sıfırla eşleştirmişken hem de yuvarlanmadım mı uçurumun ta dibine…

İhbar etmem gerekenler var.

Hezimeti yok sayanlar ya da nankörce dünyaya ve Yaratana nutuk atanlar…

Ulemasıyım şehrin ve ben bir ulağım: aralıksız götürüp getiriyorum haberleri içimde saklı o yenilmiş yanımla yanaştığım yine kendim bazen içinden çıkamadığım bazen yeşerip ansızın soluverdiğim.

Mahcup bir yüz ifadesi ile şakıyorum.

Beynamaz gölgelere verip veriştiriyorum ve sırtımı ve de başımı yasladığım Ulu Çınarımla yüce Rabbimle istişare ediyorum gönül coğrafyamdan firar eden hayallerim yok sayıldığım yokuşlar çıktığım ve veryansın edip vedalaştığım yalnızlık denen curcuna ile biliyorum yine de kendime yakalanacağımı.

Rüzgârın hız kesmediği bir yaz günü.

Yaza yaza, yazı getirdiğim.

Elemin dik başı aşkın hercai öksüzlüğü ve özlemin de dibine vurduğum.

İllegal bir esinti iken günü devşiren bense notasız şarkılarla günümü gün ederken asfalta yapışıp kalan ayakkabılarım ve naçar yüreğimle sektiğim bir yokuşta bir de var oluş amacımı sorguladığım ve sevdiğim kadar sevildiğime hükmettiğim.

Nazlı bir esinti içimi üşüten.

Nazenin ve nüktedan bir ıslık belki de bazen ıskaladıklarım bazen ıslandığım bazense ıssızlığımla bir izotop gibi kâinatta saklı moleküllerimden bir atom bombası inşa edip de fişini çekmek belki de duyguların asla da itibar etmediğim yeni yetme bir cümlede gizlendiğim gizli öznemle yüreğimin ritim bozukluğundan nemalandığım nice cümle yazmaya durduğum bazense diskalifiye edildiğim ve işte normların eşliğinde normal dışı bir davranışla peşime takılanlardan da başımı alamadığım.

Sonuçlarına katlanmam gereken pek çok şey ve de.

Bir ihanet ise dahi anlamında o de denen ihtimal dâhilinde evrildiğim düşler ve hırpalanmış yüreğim ve evhamlı benliğimle sevdiklerimi yitirme korkusuyla üstlerine odaklandığım.

Mevzu bahis olan mademki sevgi elbet sevginin titrinde yan gelip yatan da bir özlemle hemhal olup yerle yeksan olmuş ömrün de kuytusunda saklı iken simam ve sinemde uyuttuğum nice siren sesi patinaj yaptığım buzlu yolda buz kesen yürekleri dahi ihtimamla severken içimdeki buz dağının görünmeyen o hulasa cüssesi ile güneşin sıcaklığına duyduğum ihtiyacı gecenin tenini okşayan mehtapla giderdiğim.

Ve temize geçirdiğim günüm ve haletiruhiyem makul olansa bir ayraç belki de iç cebime dikip de cepkenimle olan münasebetimi sonlandırıp duygularımı ayan beyan gün yüzüne çıkardığım ve geceyi de katledip şafak saydığım zamanların uzağına gidemediğim kadar kendimi ve bedenimi terk edemediğim o ıssızlıkla bir nebze de olsa sevginin rüştünü ispatlamak adına ilk gün baş koyduğum bu yolda bazen yüreğimin frekansı ile eşleşen bir cızırtı belki de.

Dünyalı kimliğimle…

Dünya dışı canlıların da varlığına duyduğum inanç ile uzay çöplüğüne boşalttığım onca yazının yüzlerce sayfa şiirin kopyasını almadan değil okumak yanımda bile olsun istemediğim ve zor beğenen varlığıma bir ket de ben vururken yazmanın da meali ve hüviyeti iken umudu şiar edinip aşkla itina ile yaşamanın ve yazmanın güncesi iken geceye her sığındığımda koşulsuz kabullenmek kaderi ve işte iki arada bir derede kalsam da eksilmiyor o coşkum ve sevgim inancın ışığı ise yüreğimdeki yangını günbegün daha da büyüten…