Bir maruzatım varsa eğer evrenden ve işte dikiyorum evrenin söküklerini ve nükseden her evrede devre arası veriyorum hayallerime…
Ben ki bir meczup:
Unutulmuşluğumun ertesidir yazdıklarım
Bir de ayakta uyutulmuşluğum:
Ah, ninni bildiğim sevgi dolu cümleler akseden
Bilemedim de aksıranı iken cinnetin
Yolumun düştüğünü sandığım her cennet bahçesinde
Yol yakın ya da uzak
Sevdim diye içine düştüğüm her tuzak.
Yaftalar saklıymış dünün hicvinde
Tanımsız bir nida ve titrinde günün
Geceye sunduğum kompliman
Kompetanı imiş iblis insanların da feryadı ve uzamında saklı
Bir bilinmedik nasıl de denk düştüğüm
Daha kaç denklemdi izini sürdüğüm?
Bir fasıla ki gizimde saklı bir yüreğim ben
İzafi sözcüklerden vardığım son yaka
Dümeni kırdığım illa ki aşkın perçemi;
Peşrevi ise yalnızlığın bir şiirden çok öte
Adlandıramadığım ritmine tutsak evrenin
Kalıtsal bir acı benimki
Açılandıramadığım her kırık pencere.
Sararan gün ışığı penceremde
Solansa binlerce çiçek ve teninde
Yakamozların
Güne vurduğum damga
Lahzası olsa olsa dünün
Gecede saklı alışılmadık hüzün.
Bir rengim ben binlerce duyguya denk düşen
Bir hece isem bir başıma sözlüğü kundakladığım
Aşk ya da gül adım belki de bohçamdan
Sökün eden ölü bülbülün
Neşeli sesinde kendimi bulduğum
Elbet ölüm öncesi üzgünlüğüm
Ne de olsa düğündür bana öldüğüm gün.
Cennet de cehennem de saklı dünyada
Ahalisi yorgun ya da yitik
Devinen sözcüklerden ördüğüm bir yelek gibi
Sırtına geçirdiğim gecenin
Son karesi
Hani, o buğulu sesinde aşkın
Sevecen bir şarkı ile kulaklarımda gezinen
Bir hatıradan da öte hatırımda kalan
Sevdiğim kadar huzurlu ve aşkla Rabbime yürürken…