Sayın Bakanım, Öğrenciye Önce Öğrenmeyi Öğretmeliyiz…
Eğitim anlayışımızda iyi niyet vardır. Ama farkında olmadan bazı yanlışlıklar yapmaktayız. Şöyle ki, okula başladığımızda ilk saatler, konuşma ile geçer. Daha sonra kitaplar tanıtılır. Hangi defterleri alacağımızı söyleriz. Ardından da bilgi yüklemeye çalışırız. Yani bilgisayara bilgi yüklediğimiz gibi…. Daha sonra da verdiğimiz bilgileri çok hızlı bir şekilde isteriz. Tabi ki çocuk verilen bilgileri bize sunabilmek için mutlaka ezberlemesi gerekir.
Öğrenci, ezberlediği bilgileri kâğıt üzerine aktardığı müddetçe en yüksek notu alır. Anlayacak olduğumuz kim iyi ezberliyorsa ona yüksek not veriyoruz. Öğrencinin üretken olmasını pek arzu etmiyoruz. Gerçi konuşurken hep üretkenlikten bahsederiz ama icraata sıra gelince konuştuklarımızı unutur, çocuğun ezberci olmasına zemin hazırlarız. Yani öğrenciyi ezberciliğe ister istemez sürüklüyoruz. Ardından da ne yapalım sistem öğrencinin ezberci olmasını istiyor deyip sorumluluktan kurtulmaya çalışırız. Sistem dediğin şey derslerin müfredat programlarıdır. 1924-2005 yılları arasındaki İlköğretim Türkçe programını okuduğumuzda neyi, nasıl ve nerede öğreteceğimiz, bellidir. Ama İlköğretim Türkçe Dersinin programını okumadığımız için dünyadan haberimiz olmuyor ve her hatanın faturasını da sisteme yüklüyoruz.
2005-2006 öğretim yılında 35 Türkçe öğretmeni üzerinde küçük bir araştırma yaptım. Araştırmanın sonuçları şöyle:
5 öğretmen, Türkçe programını okudum ama bom boş diyor…
5 öğretmen ise güzel ama bu programla konuları yetiştirmemiz mümkün değildir…
5 öğretmen, Türkçe programını hiç okumamıştır hatta böyle bir programın varlığından haberi yoktur. 15 öğretmen ise Türkçe programından haberi var ama “ben tecrübeli öğretmenim, ben 10 yıllık öğretmenim, ben 25 yıllık öğretmenim, yıllardır hep ders anlatmayı uyguluyorum. Ben artık her şeyi kafama yazdım. Uygulamadan haberi olmayanlar program hazırlamışlar” gibi sözlerle hava atarak kendini kandırıyor veya eksiklerini kamufle ediyor.
5 öğretmen ise programı okumuş, anlamış ve uygulamada hiçbir sıkıntı çekmiyor. Dermek ki sistemde hata yok uygulayanlarda hata vardır.
10 öğretmen üzerinde yaptığım araştırmada; 8 öğretmen, öğrencilere bilgi aktarmaya çalışıyor ve verdiği bilgileri aynen istiyor. İki öğretmen, öğrenciye:
1. Evde ne yapmasını, hangi ortamda, hangi saatlerde en kolay ve sıkılmadan konulara nasıl hazırlanacağını öğretiyor.
2. Okulda öğretmeni nasıl dinlemesi gerektiğini ve dinlerken not tutma tekniğini öğretiyor.
3. Okuldan eve döndükten sonra sistemli tekrarın nasıl yapılacağını öğretiyor.
4. Öğrenilen bilginin, 24 saat içinde tekrar edildiği zaman bilgilerin %70’nin unutulmadığını öğretiyor.
Bilgi vermeye başladıktan sonra yukarıda ifade edilen sistemin, davranışa dönüşünceye kadar öğretmen, öğrenciyi denetlemelidir.
Sonuç:Öğretmen, konuları anlatmaya başlamadan önce öğrenciye;Dinlemeyi öğretmelidir,Anlamayı öğretmelidir,Okumayı öğretmelidir,Sıkılmadan konulara nasıl hazırlanacağını öğretiyor.Dinlerken not tutma tekniğini öğretmelidir,Sistemli tekrarın nasıl yapılacağını öğretmelidir. Öğrenilen bilginin, 24 saat içinde tekrar edildiği zaman bilgilerin %70’nin unutulmadığını öğretmelidir. O halde:“Öğrenmeyi öğretmek” düşüncesinin hâkim olacağı bir sistem oluşturmalıyız. Söz konusu sistemi hâkim kılabilmek için 1924 - 2005 yılları arasındaki başta Türkçe programı olmak üzere bütün derslerin programlarını Eğitim fakültelerinde zorunlu olarak okutulmasını sağlamalıyız…
Selam ve saygılarımla…
Öğrenci, ezberlediği bilgileri kâğıt üzerine aktardığı müddetçe en yüksek notu alır. Anlayacak olduğumuz kim iyi ezberliyorsa ona yüksek not veriyoruz. Öğrencinin üretken olmasını pek arzu etmiyoruz. Gerçi konuşurken hep üretkenlikten bahsederiz ama icraata sıra gelince konuştuklarımızı unutur, çocuğun ezberci olmasına zemin hazırlarız. Yani öğrenciyi ezberciliğe ister istemez sürüklüyoruz. Ardından da ne yapalım sistem öğrencinin ezberci olmasını istiyor deyip sorumluluktan kurtulmaya çalışırız. Sistem dediğin şey derslerin müfredat programlarıdır. 1924-2005 yılları arasındaki İlköğretim Türkçe programını okuduğumuzda neyi, nasıl ve nerede öğreteceğimiz, bellidir. Ama İlköğretim Türkçe Dersinin programını okumadığımız için dünyadan haberimiz olmuyor ve her hatanın faturasını da sisteme yüklüyoruz.
2005-2006 öğretim yılında 35 Türkçe öğretmeni üzerinde küçük bir araştırma yaptım. Araştırmanın sonuçları şöyle:
5 öğretmen, Türkçe programını okudum ama bom boş diyor…
5 öğretmen ise güzel ama bu programla konuları yetiştirmemiz mümkün değildir…
5 öğretmen, Türkçe programını hiç okumamıştır hatta böyle bir programın varlığından haberi yoktur. 15 öğretmen ise Türkçe programından haberi var ama “ben tecrübeli öğretmenim, ben 10 yıllık öğretmenim, ben 25 yıllık öğretmenim, yıllardır hep ders anlatmayı uyguluyorum. Ben artık her şeyi kafama yazdım. Uygulamadan haberi olmayanlar program hazırlamışlar” gibi sözlerle hava atarak kendini kandırıyor veya eksiklerini kamufle ediyor.
5 öğretmen ise programı okumuş, anlamış ve uygulamada hiçbir sıkıntı çekmiyor. Dermek ki sistemde hata yok uygulayanlarda hata vardır.
10 öğretmen üzerinde yaptığım araştırmada; 8 öğretmen, öğrencilere bilgi aktarmaya çalışıyor ve verdiği bilgileri aynen istiyor. İki öğretmen, öğrenciye:
1. Evde ne yapmasını, hangi ortamda, hangi saatlerde en kolay ve sıkılmadan konulara nasıl hazırlanacağını öğretiyor.
2. Okulda öğretmeni nasıl dinlemesi gerektiğini ve dinlerken not tutma tekniğini öğretiyor.
3. Okuldan eve döndükten sonra sistemli tekrarın nasıl yapılacağını öğretiyor.
4. Öğrenilen bilginin, 24 saat içinde tekrar edildiği zaman bilgilerin %70’nin unutulmadığını öğretiyor.
Bilgi vermeye başladıktan sonra yukarıda ifade edilen sistemin, davranışa dönüşünceye kadar öğretmen, öğrenciyi denetlemelidir.
Sonuç:Öğretmen, konuları anlatmaya başlamadan önce öğrenciye;Dinlemeyi öğretmelidir,Anlamayı öğretmelidir,Okumayı öğretmelidir,Sıkılmadan konulara nasıl hazırlanacağını öğretiyor.Dinlerken not tutma tekniğini öğretmelidir,Sistemli tekrarın nasıl yapılacağını öğretmelidir. Öğrenilen bilginin, 24 saat içinde tekrar edildiği zaman bilgilerin %70’nin unutulmadığını öğretmelidir. O halde:“Öğrenmeyi öğretmek” düşüncesinin hâkim olacağı bir sistem oluşturmalıyız. Söz konusu sistemi hâkim kılabilmek için 1924 - 2005 yılları arasındaki başta Türkçe programı olmak üzere bütün derslerin programlarını Eğitim fakültelerinde zorunlu olarak okutulmasını sağlamalıyız…
Selam ve saygılarımla…