Değerli meslektaşlarım, eğitim camiasının fedakâr üyeleri ve kıymetli basın mensupları,
Bugün burada, Eğitim Gücü Sendikası olarak eğitim çalışanlarının içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları dile getirmek ve sesimizi duyurmak için toplandık. Bizler, ülkenin geleceğini inşa eden öğretmenler ve eğitim emekçileri olarak artık bu koşullarda daha fazla susturulmayı kabul etmiyoruz.
Son açıklanan verilere göre yoksulluk sınırı 66.000 TL’yi aşmıştır. Ancak bir öğretmen maaşı, yoksulluk sınırının yarısından biraz fazladır. Bu tablo, eğitim çalışanlarının yokluğa mahkûm edildiğini açıkça göstermektedir. Maaşlarımız, bırakın insanca bir yaşamı, en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılamaktan uzaktır.
Bugün bir öğretmen, maaşıyla evinin masasına bir dilim ekmek ve birkaç soğan dahi koymayı düşünmek zorunda kalıyorsa, ortada büyük bir sorun var demektir. Eğitim çalışanları, ne öğrencisine ne de geleceğe odaklanabiliyor; çünkü mutfaktaki boşluğu doldurmak için mücadele veriyor.Yoksulluğun gölgesinde gelecek inşa edilmez.
39 bin TL maaş alan bir öğretmen, 25 bin TL kira ödediğinde elinde neredeyse hiçbir şey kalmamaktadır. Ekonomik zorluklar nedeniyle öğle yemeği yiyemeyen öğretmenler, derse aç girmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, eğitim çalışanlarının hem fiziksel hem de mental olarak nasıl zorlandığını açıkça göstermektedir.
Enflasyon karşısında maaşlarımız her geçen gün eriyor. Alım gücümüz son bir yılda yarı yarıya azaldı. Pazarda bir file dolusu sebze almak bile neredeyse imkânsız hale geldi. Bu durum sürdürülebilir değildir ve biz eğitim çalışanları, bu ekonomik zulmü kabul etmiyoruz!
Eğitim çalışanlarının mali durumu, her geçen gün daha da zorlaşmaktadır. Eğitim Gücü Sendikası olarak, 9315 eğitim çalışanının katılımıyla gerçekleştirdiğimiz anketin sonuçları, bu zorluğun boyutlarını net bir şekilde gözler önüne sermektedir. Anket sonuçlarına göre, katılımcıların %86,7’si geçim sıkıntısı yaşadığını belirtmiş, bu oran eğitim çalışanlarının ekonomik açıdan ne denli zor bir durumda olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Ayrıca, katılımcıların %96,1’i kredi kartı kullanmakta ve %43,3’ü kredi kartı borcunu ödeyememektedir. Bu durum, eğitim çalışanlarının yalnızca maaş yetersizliğiyle değil, aynı zamanda artan borç yüküyle de mücadele ettiğini göstermektedir.
Bu vahim tablonun en büyük sorumlusu, toplu sözleşme masasında kamu çalışanlarını satan sözde yetkili sendikadır. Ali Yalçın ve yönetimi, attıkları imzalarla milyonlarca kamu çalışanını enflasyonun insafına bırakmıştır. Eğitim çalışanlarının alın terini pazarlık masasında satan bu sendikaya açıkça sesleniyoruz: Artık temsil ettiğiniz tek şey, üyelerinizin öfkesi ve hayal kırıklığıdır.
Hükümete de net bir çağrımız var: Eğitim çalışanlarının maaşları, yoksulluk sınırının üzerinde olmalıdır. Alım gücümüzü koruyacak adil bir maaş artışı sağlanmadığı sürece ne eğitimde kalite sağlanabilir ne de toplumda huzur tesis edilebilir.
Bugünden itibaren bu maaş bordrolarını kabul etmiyoruz! Çünkü bu bordrolar, emeğimizin yok sayıldığının ve alın terimizin çalındığının belgesidir. Sembolik olarak bordrolarımızı yakıyor ve hakkımız olan insanca bir yaşamı talep ediyoruz.
Biz sustukça lokmamız küçüldü, sofralarımız boşaldı. Ama artık susmuyoruz! Eğitim çalışanları, emeğini değersizleştiren bu düzene karşı hakkını alana kadar mücadele edecek.
Unutulmamalıdır ki, huzurlu ve insanca yaşayabilen bir öğretmen olmadan, başarılı bir eğitim sistemi kurulamaz. Geçim sıkıntısıyla boğuşan bir eğitimciden öğrencilerine umut olması beklenemez.
Bizim taleplerimiz nettir: En düşük memur maaşı yoksulluk sınırının üzerinde olmalıdır. Eğitim çalışanlarının emeği değersiz değildir ve bunu herkes görene kadar mücadelemiz sürecektir!
Eğitim Gücü SEN Genel Başkanı Oğuz ÖZAT