Uzmanlar, Türkiye'nin geçen hafta imzaladığı ve açık denizlerin başta iklim değişikliği olmak üzere çeşitli tehditlere karşı korunmasını amaçlayan Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmasının, denizlerin korunması için gerekli hukuki altyapıyı sağladığını belirtiyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, BM 79. Genel Kurulu kapsamında "Ulusal yetki alanı dışındaki alanlarda deniz biyolojik çeşitliliğinin korunması ve sürdürülebilir kullanımına ilişkin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi"ni imzaladı. TBMM'ye sunularak onaylanmasının ardından Türkiye de taraf olacağı sözleşme ile açık denizlerin korunması ve sürdürülebilir kullanımı konusunda karar alıcı ülkelerden biri olacak.
Daha önce net ve kapsamlı bir koruması olmayan açık denizler, BM'de 19 Haziran 2023'te imzalanan söz konusu anlaşmayla korunma statüsüne kavuştu.
Uluslararası işbirliği ile ulusal yetki alanlarının ötesindeki açık denizlerde "denizel biyolojik çeşitliliğin" korunmasını ve sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlayan anlaşmayla eşit ve adil kullanım esasıyla sürdürülebilirlik ilkeleri benimseniyor.
Sözleşmeyi bugüne kadar 104 ülke imzalarken bunlardan 13'ü meclislerinde onaylayarak sözleşmeye taraf oldu. Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için 60 ülkenin meclisinde onaylayarak taraf olması gerekirken BM, 2025 yılında gerekli taraf ülke sayısının tamamlanmasını hedefliyor.
Sözleşmede denizel kaynakların tamamımın sürdürülebilir ve adil kullanımı ön plana çıkıyor. Son dönemde denizel genetik kaynaklar ilaç, kozmetik ve besin endüstrisinde çokça kullanılmaları nedeniyle bu kaynakların sürdürülebilir ve adil kullanımına sözleşmede yer veriliyor.
- "Kirleten öder yaklaşımını benimsiyor"
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Levent Bilgili, ulusal yetki alanlarının, hem ait oldukları ülkeye coğrafi yakınlık hem de stratejik önemleri dolayısıyla etkin bir şekilde kullanılıp korunduğunu, bunun dışında hiçbir ülkeye doğrudan tabi olmayan ve ortak miras sayılan açık denizlerin bulunduğunu söyledi.
Açık denizleri, milyarlarca insanın hem gıda kaynağı hem de insanlığın ürettiği atıkların büyük çoğunluğunun nihai durağı olarak nitelendiren Bilgili, anlaşmanın kirleten öder yaklaşımını benimsediğini aktardı.
Bilgili "Anlaşmanın önemi, ulusal yetki alanlarının dışında kalan ve adeta kaderine terk edilmiş olan açık denizlerin sürdürülebilirlik ilkelerine göre yönetilmesine yönelik ortaya konulan iradede yatıyor. İlk hedef temiz okyanuslar olurken, balık stoklarının sürdürülebilir kılınması yani gelecek nesillerin de balık yiyebilmesinin garanti altına alınması ve karbon tutma kapasitesi sebebiyle küresel ısınmaya karşı elimizdeki en büyük silahlardan birisi olan okyanusların genel ekosistem sağlığının korunması da diğer hedefler. Bu amaçla, anlaşmada düzenli olarak çevresel etki değerlendirmesi yapılması öneriliyor." diye konuştu.
Çevresel hedeflerin ancak hukuki irade ve altyapıyla gerçekleşebileceğini ifade eden Bilgili, anlaşmanın ortaya koyduğu hususlar arasında kamu bilgilendirmelerinin yer aldığını, uzman yetiştirmek olarak özetlenebilecek kapasite geliştirme konusunun da anlaşmaya üye devletlerin ilgilenmesi gereken bir diğer konu olduğunu bildirdi.
Bilgili şu tespitlerde bulundu:
"Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarının ötesinde çıkarlara sahiptir. Kıyıdaş olmadığımız ancak büyük kaynaklara sahip olan açık denizlerin de Türkiye’nin ilgi alanına girmesi büyük önem taşıyor. Anlaşma, açık denizlerdeki kaynakların anlaşmaya üye ülkeler tarafından ortak bir iradeyle korunmasını esas alıyor. Anlaşmaya üye olmak Türkiye’ye, Akdeniz’in ötesinde, Atlantik ve Pasifik Okyanusları ile Arktik ve Antarktika sularında da koruyucu olarak söz sahibi olmak imkanını verecektir."
- "Okyanus ve denizlerin yüzde 55'i kimseye ait olmayan açık denizler"
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, devasa su kütlelerinin korunması, denetimi ve bunlardan yararlanılması için uluslararası herhangi bir mekanizma bulunmadığını ve bu nedenle BM tarafından yeni bir sözleşme girişimi başlatıldığını kaydetti.
Açık denizlerin korunması, işletilmesi ve sürdürülebilirliğinin bir görev olduğunu dile getiren Öztürk, "Açık denizler sözleşmesi, deniz ve okyanusların korunması konusunda yeni bir devir açıyor çünkü 2030 yılında denizlerin yüzde 30’unun korunması için yasal altlık oluştu. Ayrıca deniz koruma alanları ve yönetimi sözleşme kapsamına girdi." dedi.
Dünya okyanus ve denizlerinin yüzde 55'inin kimseye ait olmayan açık denizler olduğu bilgisini veren Öztürk, kıyısı olsun olmasın bütün ülkelerin açık denizlerden yararlanması ilkesinin geçerli olduğunu ve ülkelerin deniz ulaşımı, balık avcılığı, bilimsel araştırma, suni adaların inşası, su altı kablo ve boru hattı döşeme, açık denizlerin üstünden uçma gibi haklarının bulunduğunu anlattı.
- "Yaşamsal öneme sahip su canlıları okyanuslarda azalıyor"
Açık denizlerde denetimsizlik nedeniyle yasa dışı balıkçılık, kirlenme ve zehirli atık bırakma gibi zararlı faaliyetlerin arttığını vurgulayan Öztürk, bu suların balıkçılık, madencilik, yatçılık, gemicilik ve genetik materyal toplama faaliyetlerinin zararlarına karşı korunması gerektiğine değindi.
Öztürk, şöyle devam etti:
"Açık denizlerde gezen göçmen organizmalar var, balinalar, köpek balıkları, kaplumbağalar, kuşlar gibi. Bu canlıların korunması için işbirliği şart çünkü bunlar A, B ya da C ülkesine ait değil. Bu açıdan açık denizlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, sularınızda bulunan göçmen türlerin korunması açısından önemli. Ne yazık ki beslenmemiz için yaşamsal öneme sahip olan su canlıları okyanuslarda hızla azalıyor. Küresel boyutta dünya balık stoklarının yüzde 31’i aşırı avlanmış, yüzde 26,3’ü ise tehlike altında. Bunun önlenmesi, deniz ve okyanusların sürdürülebilir yönetimi için daha büyük çaba sarf edilmesi gerekiyor."
Türkiye'nin henüz sözleşmeye taraf olmadığını, TBMM'de onaylanmasının ardından taraf olacağını hatırlatan Öztürk, Türkiye'nin en fazla Akdeniz'e dikkat etmesi gerektiğini işaret etti.
Öztürk, şu değerlendirmeleri paylaştı:
"Türkiye'nin Akdeniz'in korunması konusunda daha çok çaba göstermesi, örnek olması, öteki ülkeleri peşine takması ve Avrupa Birliği ülkeleriyle işbirliği yapması gerekmektedir. Tabii Türkiye'nin Atlantik, Pasifik Okyanusu'ndaki konularda da olup bitenleri takip etmesi ve inisiyatifler geliştirmesi gerekebilir, zaten sözleşmenin imzalanmasındaki amaçlardan birisi de bu. Türkiye'nin imzasını ben çok olumlu görüyorum, bütün dünyanın bu konudaki çabalarını takdir ediyoruz. Bu hukuki bir altyapıyı oluşturmuş durumda. Bu bir başlangıçtır, açık denizdeki bütün sorunları bugünden yarına çözecek değildir, sorunlar ortaya çıktıkça çözülecektir."