Kimi okulunu bırakmak zorunda kaldı…
Kimi baskı ve zorbalıklara maruz kaldı…
Kimi robokoplu polislerin ellerinde bulunan siyah köpeklerin korkusu yüzünden okulunu bıraktı….
Çünkü kızlar genelde köpeklerden korkarlar…
Kimi direniş gösterdi, köpek korkusunu benim gibi yendi, yılmadı, okudu…
Bir dönem başörtüsü ile kafayı bozmuş bir grup vardı…
O grup yüzünden liseden kovulduk, üniversitelerden atılmaya/korkutulmaya/sindirilmeye çalışıldık; direndik, gece gündüz mücadele ettik.
Hakkımız olan inanç özgürlüğümüz ile okumaya sonunda kavuştuk derken…
Şimdi de önümüze yöneticilikte bıyıklı dönemi çıktı…
Eskiden başörtüsü sorununu aşmak için peruk takardık,
Daha sonra saç çekme dönemi başladı; peruk mu, saç mı diye…
Daha neler neler ile mücadele etmek zorunda kaldık…
Yapılanlar sırf kızlar okumasın, cahil kalsın diye yapılmak isteniyordu.
Tüm bu haksızlıklara boyun eğmemek adına yıllarca, kaç nesil mücadele ettik…
Biz kadınlar wc temizleyici, çaycı, süpürgeci, pazarcı, çiftçi olmuş olsak kimsenin bizimle hiçbir sorunu olmayacak.
Ama okursan, öğretmen olursan ve üstelik yönetici olmak istersen; yandın!
Tüm bıyıklı yöneticiler mobbing uygulamaları ile ilk önce kadrolu çalıştığın Bilsem’den seni kovar, sonra “Makamda gözün mü var?” derler.
Bana makamda gözün mü var diyenler için okuyucularım “Acaba makamda gözü olduğu için mi orada oturuyorlarmış?
Gözleri yoksa, ne arıyorlar orada, bırakıp öğretmenlik yapsınlar…” diye yorumlar gönderiyorlar.
Elçiye zeval olmazmış, üzerimde kalmasın.
Ben 20 yıldır öğretmenlik yapıyorum.
Acaba toplamda kaç yıl öğretmenlik yapmışlar?
Onu söylesinler de anlayalım kimin makamda gözü varmış? Zaten çıkar ortaya…
Makamda gözüm olduğu için değil…
20 yıllık birikimim, tecrübem ve liyakatım ile sorunları tek tek not ettim, o sorunları tek tek çözüme kavuşturmak için yönetici olmak istiyorum… Bunu anlamak neden bu kadar zor?
Yoksa o sorunları çözmek zaten hiç kimsenin umurunda değil… Gördüğümüz ortada…
Bir başka müdür bey de “ Üniversiteye git” diye kovar… Ben yönetici olmayı talep etmeden önce nedense hiç lafı dahi ettirilmiyordu, “Sen bize tam da burada lazımsın” deniyordu hatta, ne değişti?
Yani MEB’de kadın öğretmen yönetici olmasın da, nereye giderse gitsin…
Hem kadına hakaret, hem MEB’e hakaret… Hey Allah’ım ben daha ne diyeyim?
Gitmezsen siciline saldırılar yapar, öyle kovmanın peşine düşerler…
Daha da gitmezsen, peşine özel müdür yardımcısı takarlar, gölge gibi en fazla 1.5 metre mesafeden sürekli seni takip ettirirler…
Yani kadınlar okumasın, yönetime talip olmasın da; temizlikçi, çaycı olsun… O zaman sorun yok…
Eskiden “Biz müstahdemlerin başörtüsüne karışıyor muyuz?” diye kendilerini savunan zihniyetin eşdeğeri değiller de, ne?
Kadınlar yönetici olmak isterse; hele ki bıyıklılardan icazet almadan yönetici olmaya kalkışırsa, büyük sorun teşkil ediyor…
Farklı farklı sorunlar ile yine mücadele etmek de yine biz kadın öğretmenlere düşüyor…
Çünkü görev yaptığım Kuvayi Milliye şehri Balıkesir’de bıyıklı yönetici dönemi başladı…
Başlamasına başladı, fakat bitecek gibi hiç durmuyor…
Çünkü bıyıklı yöneticiler, yöneticilikte çığır açtılar. Yönetici kadrosu bir sebepten boş kalınca başka bir bıyıklı arkadaşına çok önceden söz veriyor, onu yönetici yapıyor…
BIYIKLI YÖNETİCİ SORUNUNU AŞMANIN YOLLARI
Çocukken mısır püskülünden kendime bıyık yapar, başka kız arkadaşlarımı veya ablamı korkutmaya çalışırdım veya onlar siyah elektrik bantından kendilerine bıyık yapar, beni korkutmaya çalışırlardı…
Bıyıklı korkusu ve baskısı çocukluktan bu yana hiç bitmedi, halen devam ediyor…
“Çocukluk işte” diyip geçmek gerekirken, olayın hiç de öyle olmadığını çocukluk bitince gördük…
Halen bıyıklı yöneticilerimiz;
Yok, muhakkik gelecek…
Yok, sarı zarf veririm…
Yok, ek derslerini elinden alalım ki itaat etsin…
derdindeler…
“İtaat et, rahat et”miş… Kölelik sistemi mi bu?
Başka?
TÜBİTAK projesi öğrencilerimi caydırma yönetimi ile elimden alırlar…
Uzman olarak katıldığım çalıştaylar göze batar…
Bakanlık kitap/soru çalışmalarım göze batar…
Haziran ayına ait görev harcırahım, bütçe dönemi bitimi gelmiş olmasına rağmen, bir türlü yatırılmaz…
TÜBİTAK projesi yürütünce okula para kalmazsa boşuna proje yapmış oluyorsun, anlayış maalesef tamamen bu yönde…
Sanki TÜBİTAK projeleri Bilsem öğrencileri için değil de, Bilsem okullarına para kalsın diye yapılıyor…
O yüzden; 10 yıllık Bilsem matematik öğretmeni olarak, o da bin bir zorluk ve engeli aşarak, şimdiye kadar bir tek proje yapabildim. Onu da komple engellerlerdi de, bir önceki dönem imza yetkisi yüzünden ön değerlendirmeden kendileri nedeniyle 3 projeden de elenmenin temize çekilmesi gerekiyordu…
“Peşine müdür yardımcısı takarım, seni adım adım takip eder, her lafından sözünden bir anlam çıkarır mıyız? Öküzün altında bir buzağı mı var acaba? Oradan sicilini bozar mıyız?” anlayışıyla takipler hiç bitmiyor…
1 dakika derslerine gecikmiş misin diye, işlerini güçlerini bırakıp günlerce kamera kayıtlarını incelerler…
Okul saati sabah sabah daha okulda kimse yokken 4 dakika ileri alınır, aynı gün her zaman vaktinde geldiğinden emin olmana rağmen ilk derse girerken “Daha dikkatli olun, derse gecikmeyin” diye uyarılırsın. Saatin nasıl bu kadar yanlış işlediğini, okul zilinin ayarının değiştiğini tesadüfen öğrendiğinde anlarsın.
Hasta olursan ve uzman doktor sağlık izni kullanmanı uygun görürse, hiç araştırmadan sormadan sağlık kuruluna gönderip “sahtekar damgası vurmak” için fırsat kollarlar…
Sorsanız “Yönetmelikte var” diyorlar…
O zaman yönetmelikte varsa, ilçede tek hasta olan öğretmen ben miyim?
Bilsem’de 10 yıldır tüm öğretmenler hasta oluyor, sağlık izni uygun görülüyor, neden yönetmelikte varsa hiçbir öğretmeni sağlık kuruluna göndermediniz?
Bu itibarla açık seçik oynamak değil midir? Hangi delile istinaden bu muameleyi bana uygun gördünüz?
Yoksa, sırf icazet almadan EKYS’ye girdim diye mi sağlık kuruluna gönderdiler beni, acaba?
İlçede sağlık kuruluna giden tek öğretmen benmişim, inanabiliyor musunuz?
Hastanede kayıt yapan kişinin bana söylediği bu… Dakikalarca sırf bu nedenle kaydım yapılamadı, düşünün…
Maksat sahtekar damgası vurup sicilimi bozup yönetici olmamım önüne geçmek…
Ayak oyunları ve köy kurnazlıkları iki yıldır hiç bitmiyor…
Bunu da “Kişisel algılama”malıyım değil mi?
KADIN ÖĞRETMENLERİN ÇİLESİ HİÇ BİTMEDİ
“Çile bülbülüm, Çile…” şarkısı gibi.
Çekecek çilemiz hiç bitmiyor.
Her dönem farklı kalıplar şeklinde, farklı engeller karşımıza çıkarmaya devam ediyorlar…
Bir dönem başörtüsü engelli vardı.
Bu dönem de bıyıklı engeli.
Ne farkı var, engel olduktan sonra “ha” başörtüsü engeli olmuş; “ha” bıyıklı engeli…
Sonuç olarak aralarında hiç fark yok, çünkü ikisi de “ha” ile başlıyor…
Liseyi okul birincisi olarak bitiren ben…
Üniversiteyi derece alarak kazanan ben…
Katsayı mağduru olan ben…
Matematik öğretmenliğini bölüm birincisi olarak bitiren ben…
Yüksek lisans ve doktora yapan ben…
Ulusal ve uluslararası kitap yazan ben…
Ulusal ve uluslar arası;
Kongreler…
Çalıştaylar…
Organizasyonlar…
EKYS’yi kazanan ben…
Önüme engel çıkaran: “Sen yöneticilikte yetersizsin!” diyen, yine bıyıklılar…
Siz MEB’de doğuştan mı yöneticisiniz?
O kadar yeterlisiniz ki;
Banka promosyon anlaşmasından dolayı tam iki yıldır zarar ediyorum, maaşımın bir bölümü bankaya promosyon olarak gidiyor…
Dilekçe veriyorum, cevap vermiyorlar. Her şey sümen altı ediliyor…
Bazı dilekçelerime de çok alakasız cevaplar geliyor…
EKYS’de matematik sorusu hiç yok…
Alan dersi Türkçe, tarih, coğrafya, rehberlik olan öğretmenler benden iki soru fazla işaretleyip benden daha iyi yönetici pozisyonuna geçiyor… Müthiş hakkaniyet!
Böyle haksız bir sınav anlaşı olabilir mi? Katsayı adaletsizliğinden ne farkı var EKYS’nin?
O zaman tüm soruları matematikten sorun, bakın bakalım kim yüz üzerinden yüz tam puan alıyor?
Madem başarı kriterleri sırf soru üzerine, o halde hodri meydan! Tüm EKYS’yi matematikten yapın. Görelim bakalım; kim başarılı, kim değil?
Matematikçiden size göre yönetici olamaz mı?
Bıyıklı olmazsan, yönetici olamazsın!
Matematikçi olursan, yönetici olamazsın!
Ohhh… Kebap sistem, valla kaymaklı baklava…
Yöneticilik iltimaslı kişilere hazır altın tepside sunuluyor…
O kişiler de beni hem MEB’den hem de Bilsem’den kovuyor…
Başarı ve liyakatın önemi, değeri yok mu?
20 yıllık tecrübenin önemi yok mu?
Sahi Sayın MEB; kadın öğretmenlerin bıyıkları yok diye, hiç değeri/önemi yok mu?
Mısır püsküllerinden veya siyah elektrik bantından bıyık yapsam yöneticilikte yeterlilik kazanmış olur muyum?
Eskiden peruk,
Şimdi mısır püsküllerinden bıyık…
Peruk gitti, mısır püskülü geldi…
Çünkü;
Okullarda müdürler bıyıklı,
İlçelerde müdür beyler bıyıklı,
İlçe şubelerde müdür beyler bıyıklı,
İl şubelerde müdür beyler bıyıklı,
Hatta, çoğu ilde bile müdür beyler bıyıklı…
Biz kadın öğretmenler MEB’de yine parya…
Değişen ve gelişen anlayış nedir? Anlayan beri gelsin…
Dr. Meryem ÇILDIR