Kitabın ne yazarını hatırlıyorum nede adını mavi kapaklı, kapağında özgürce uçan martılar vardı, Recep YAZICIOĞLUnun hayatını anlatıyordu
Ne zaman merhum valimizi hatırıma getirsem aklıma; hep evin tavanına kadar uzanan kitaplığı ve hiç korkmayan bakışları
rnLiderlik-İdarecilik kavramları ve nasıl olması gerektiğini konuşurken müdürümüz sana görev liderlik-idarecilik arasındaki farkları araştır dedi. İçten-içe kendimi kızdım çünkü iş konuşmaya geldiği zaman korkup kabuğuna saklanan kaplumbağa dan farksız oluyordum
Anlatmam gerekirdi; yöneticinin sözünü dinletmek için despot biri olmaya çalıştığını ya da olduğunu ama aslında bunun tamamen kendi egosunu tatmin etmeye çalıştığını veyahut idarecinin risk almadan gününü geçirdiği, ay sonunda maaşını alıp geçtiği birisi olarak gördüğümü ama aslında bununda asla böyle olmaması gerektiğini
Neyse görev görevdir
rnYıllardır çalışmış olduğum iş yerindeki idareciler, yöneticiler film şeridi gibi gözümün önünden gelip geçti. Sahi onların hangisi yönetici hangisi idareci görevinde idi
Yakalarına takılan kartların üzerinde ki verilen sıfatları saymazsan hiç biri
Neden mi? Gelelim en baştaki Sayın Recep YAZICIOĞLUna. Liderlikte, idarecilikte onun sıfatları arasında vardı, ne güzelde duruyordu, kifayetsiz cümleler bile onun üzerinde
! Yanlış hatırlamıyorsam Turan YALÇINnın Recep YAZICIOĞLUnun liderlik sıfatlarını anlatan kitabı vardı, Tokat da Vali aşığı olarak köşe yazılarında validen sürekli bahseden Sayın YALÇIN aslında ne güzelde anlatmış; benim dilimin dönmediği o sıfatları açıklarken.rnLider samimidir, hızlı hareket ederek sıkıntı büyümeden sıkıntıyı çözer, okumayı sever, yerinden yönetimi sever. İşleri gerekirse alt kademelere vererek onları güvendiğini gösterir ve sorunların yeniden çözülmesini ister. biz merkezlidir yani ekip çalışmasını sever. Bilim, kültür gibi olayları takip eder, daveti icabet etmeye bakar, sorgulayarak sorunu anlamaya çalışır, kimi nasıl ne kadar seveceğini bilir, geniş kitlelerin kendisini sevmesini sebep olur, kendinden sonra yerine geçecek olan kişiyi bizzat seçerek eğitir, öğretir ve görevden ayrılmadan ilan ya da ima eder.rnİdareci ise adı üzerinde idare eder. İnsanları duymak istediği şeyleri söyler. Eleştiriye açık değildir. Kendisine güvenimi yoksa egosu fazla olduğu için mi nedendir, her şeyi kendi karar vermek ister alt tabakadaki insanları güvenmez. Haliyle güvensiz bir ortamda iş uzadıkça uzar, çok bilir ya
! Kendisinin işine yarayacak insanlar ile muhatap olmayı sever
rnPeki, bizlere okullarda, iş yerlerinde verilen-yazılan çizilen nedir; Yönetici verdiği emir ve talimatlarla, söyledikleri ve yaptıklarıyla takımını, bölümünü, şirketini, kurumunu ve altında çalışanları yeni yönlere sevk eder, olumlu ya da (tabii öyle olmasa iyi olur ama) olumsuz yönde değiştiren ve geliştiren kişidir. Yönetici sorumluluk ve inisiyatif, gerekirse risk alıp yön verir, karar alır, alabilirrnİdareci ise mevcut durumu muhafaza etmekle yükümlüdür. Risk almaz, alamaz, bu nedenle büyük kararlar alamaz, yöneticilerine danışmak zorundadır. Yeniliklere ihtiyacı yoktur. Kısaca özetlemek gerekirse yönetici yapar, idareci yaşatır!rnİşte bu noktada her sorumluluk sahibi çalışan yönetici olamaz, yetenekler, işe olan hâkimiyet gibi etkenlerin yanı sıra yetkiler meselesi çalışanları sadece idarecilik konumuna itmektedir. Bazen de kişi risk almamak, alınan / alınacak kararın sorumluluğun kurtulmak için idareci kimliğini tercih etmektedir.rnİdareciler mevcut durumu korumak adına yöneticilerin işini zorlaştırmakta hatta yönetici vasfı olan çalışanlarının önünü rahatlıkla tıkaya bilmektedirler.rnVelhasıl kelam yönetici arabayı yapar, idareci arabayı sürer