İnsanın insan olarak var oluşunu anlamlandırması, ömrüne ruh ve mana katması, zamana bir iz bırakması, yaşadım diyebilmesi, dolu dolu bir hayat macerası geçirmesi iki şeye bağlıdır: 1.Çölde vahayı keşfetmek, 2. Keşfedilen vahayı işleyip imar etmek. Dünyaya gelen her insan, çok zengin bir keşif kabiliyeti donanımıyla doğar. Değişik eğilimleri, zekâsı, merakı, ilgisi, arayış çabası hep çölde bir vaha keşfetmeye dönüktür. Doğan her insan için hayat, dünya, zaman, varlık engin bir çöldür. Başlarda her şey bomboştur. rnAncak kişinin duygu, düşünce ve hayalleriyle bu bilgiden ve bilinçten yoksun olan hayat çölünde, kendisini mutlu edecek, kendi adına bir iz bırakabileceği bir vaha vardır. Kişi, hayatın ve zamanın içine gizlenmiş olan bu potansiyel soyut vaha cevherinin farkına vardığında yani kabiliyetlerinin ne yöne meyilli olduğunu, kendisinin yapabilirlilik kapasitesini fark ettiği anda kendi vahasını bulmuştur. rnDünyaya doğan her insanın ömrü, yaşayışı, hayat yolculuğu aslında kendi vahasını keşif yolculuğuna çıkıştır. Vahasını keşfeden insan, kendi kabiliyetlerinin manevra alanını bulmuş demektir. Vahasını keşfeden insan, hayatı boyunca ne yapabileceğini fark etmiş demektir. Her insanın salt kendi varoluşunu gerçekleştirme zemini olan vahasını keşfetmiş olması yetmez. Bundan sonra ikinci derecede yapılacak olan, bu zemin üzerine inşa edeceği eserdir. Yani vahasını işlemek, o vahayı anlamlı, iyi, güzel, faydalı bir yapıya dönüştürmektir. Kabiliyetleri doğrultusunda elde ettiği bilgi, tecrübe ve bilinçle kendi vahasını cennete çevirmektir. rnMesela bir şairin doğuştan getirdiği şairlik kabiliyetinin farkına varması, kendi hayat çölünde keşfettiği bir vahadır. Ama çalışıp çabalayarak, bilgi ve teknik donanıma sahip olarak çok güzel şiirler yazması, ham bir doğal yapı olan özel vahasında muhteşem şiir mimarî yapıları inşa etmektir. Mühendisin muhteşem, özel ve özgün hendesî yapılar inşa etmesi, filozofun, siyasetçinin, bilim adamının, sanatın değişik dallarında icra-yı faaliyet edenlerin ve diğer ilgi ve meslek alanlarında çalışanların da hali böyledir.rnTürk milletinin içinde bulunduğu gerilikten, dağınıklıktan, bütün olumsuz durumlardan kurtulup, tekrar tarihin efendisi bir millet olması, refah ve mutluluğu tekrar yakalaması, Türk çocuklarının kendi özel ve özgün vahalarını, kendilik halleri demek olan kabiliyet donanımlarını keşfedebilecek, gerçek bir millî eğitim sitemine ve bu kabiliyet vahalarını işleyebilecek ve bunlardan ürün elde edebilecek bir teknik, idari, hukuki sisteme yani kabiliyetleri üretime dönüştürecek, hak, adalet, tarafsızlık, ehliyet, liyakat, nesnellik, evrensellik ilkelerine bağlı bir işleyiş sistemi kuracak gerçek bir devlet mekanizmasına kavuşmasına bağlıdır.rnMaalesef etrafımızda hayatı boyunca çölde kalmış, doğduğu gibi kalmış, vahasını arama derdinde olmayan, gelişme, ilerleme, tekâmül çaba ve gayretinde bulunmayan, vahasını bulanların da vahalarını inşa ve imar etmesine, kabiliyetlerine uygun eser üretmesine, iş yapmasına, meslek icra etmesine müsait bir siyasi, idari, teknik bir sistemden yoksun olduklarından heder olup gitmiş, israf olmuş, çöle düşen bir damla olarak kaybolmuş insan yığınları ile karşılaşıyoruz.rnTelevizyonlardan internete, gazetelerden dergilere, sokağa, kurumlara kadar her yere Türk çocuklarını oyalayan, oyunda oynaşta çürüten, zekâ tarlalarını çoraklaştıran, çöle düşen Türk çocuklarını çölde bırakan, vaha aramasına izin vermeyen, bulanları da vahasıyla baş başa bırakıp işlemesine, imar etmesine müsaade etmeyen bir kültür emperyalizmi ağı serpilmiştir. Türkler bu ağın içinde esirdir.rnİstiklalci Türk yürüyüşü, önce bu ağı parçalamakla başlayacaktır.