11238,36%0,44
42,58% 0,04
49,60% 0,05
5778,30% 0,73
9278,67% -0,18
Mahkeme salonlarında bir bir çöken iddiaların altından kalkamayan Ali Yalçın, çok yakında genel kurul salonlarında da Akif İnan’ın yol ve dava arkadaşlarının karşısında sandıkları beşer beşer, onar onar ve altmış altışar altmış altışar kaybedecektir. Elbette hâlâ üyenin ve delegenin karşısına çıkmaya yüzü kaldıysa…
Açıklanan mahkeme kararı, sıradan bir hukuk zaferi değildir. Bu karar, kurucu iradenin kaleminden dökülen her harfin nasıl bir hakikate yaslandığını, bir kez daha ve tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Bu dava, herhangi bir tazminat davası olmaktan çok, bir milyonun üzerindeki üyenin onurunu temsil eden; adaletin, vicdanın ve sendikal mücadelenin sesini taşıyan bir karardır. Akif İnan’ın türlü yokluk, zorluk ve imkânsızlıklar içinde kurduğu bu soylu emek hareketinin bir avuç çıkarcı tarafından rant aracına dönüştürülmesine karşı yükselen bir itirazdır. Bu dava; sendikanın özüne, kimliğine, benliğine ve kurucu değerlerine dönüş mücadelesidir.
Fakir fukaranın, garip gurabanın ve dar gelirli milyonların bir ev sahibi olma umuduyla gözünü diktiği TOKİ arazisine, bazı üst düzey sendika yöneticilerinin kooperatif eliyle lüks konutlar yaptırması; sadece bir etik sorun değil, sendikal onuru yaralayan ağır bir vicdan meselesidir. Bu konuyu eleştiri sınırları içinde ve sendikal aidiyetimizin gereği olarak dile getirdik. Ancak kamuoyu vicdanını yaralayan bu projeyle ilgili bugüne kadar en ufak bir şeffaflık adımı dahi atılmamıştır.
Milyonlarca memur, oturacak bir evi olmadığı için maaşının yarısından fazlasını kiraya verirken; sendika yöneticilerinin Kuşadası’nda lüks konutlara yönelmeleri, doğal olarak teşkilat içinde de tepki oluşturmuştur. Bunun üzerine Ali Yalçın’ın kamuoyunu geçiştiren meşhur cümlesi yeniden karşımıza çıktı:
“Biz o kişiye dava açtık.”
Ancak görüldü ki maddi gerçeklikten uzak bu iddialar, bağımsız Türk yargısı tarafından reddedildi. Hem de tüm açıklığıyla, hem de hakikat adına.
Evet, mahkeme reddetti.
Çünkü hakikat eğilmez.
Çünkü adalet, kişisel kin ve garezle açılan davaların değil, hakikatin yanında durur.
Bugünden sonra Ali Yalçın’ın Kuşadası’ndaki lüks konut projesi hakkında kamuoyunun karşısına hangi argümanlaçıkacağı merak konusudur.
Biz ise Ali Yalçın hakkında doğan tüm hukuki haklarımızı -maddi ve manevi tazminat davaları dâhil, görevi kötüye kullanma ve iftira suç duyuruları olmak üzere- saklı tuttuğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz. Çünkü mücadelemizi kişisel değil, bir milyon üyenin onuru adına ilkesel bir mücadele olarak görüyoruz. Şahsımıza yöneltilen iftiraların mahkeme tarafından reddedilmiş olması, bizim için bir şeref madalyasıdır.
Daha önce kazandığımız mahkeme kararlarına, sanal bir karakter adıyla yaptırılan haberlerde “Kağıt üzerinde hüküm.” diyen zihniyet, bakalım bu karara da “kağıt parçası” deme cesareti gösterebilecek midir?
Yıllardır savunduğumuz tez, bugün tarihi bir mahkeme kararıyla mühürlenmiştir:
“Ali Yalçın ve ekibi sendikanın örgütsel gücünü öncelikle şahsi rant, çıkar, menfaat, ikbal ve istikballeri için kullanmaktadır.”
Bu iddiayı somut bir örnekle hatırlatalım:
Ali Yalçın’ın hakkımızda açtığı davayı öğrenir öğrenmez, sendika tüzüğünün tanıdığı hak uyarınca hukuki destek istemek için avukat talebinde bulunduk. Ancak sendika genel merkezi talebimizi reddetti. Duruşmalara avukatsız katıldık; buna karşılık Ali Yalçın’ın avukatı sendikanın avukatıydı. Eşit olmayan şartlar yarattılar. Fakat yılmadık, çünkü haklıydık. Ve Türk yargısı yine hakikatin tarafında durdu.
Bizi yargıdan daha çok yaralayan ise şudur:
Sendika, Ali Yalçın’ın babasının çiftliği değildir.
Devletin ödediği aidatlarla maaş alan sendika avukatları da onun özel hukuk bürosu değildir.
Bir İl Milli Eğitim Müdürünün, 27.03.2025 tarihinde Pendik’te katıldığımız bir iftar programında bize söylediği şu sözler aslında zihniyeti özetliyordu:
“Bundan sonra senin her yazına dava açacaklar.”
Buradan açıkça sesleniyoruz:
Kurucu iradenin yazılarının takibini yaptırıp her yazıya dava açtırmayı bırakın ki, sendikanın avukatları üyelerin ve kamu çalışanlarının hakkını savunmaya zaman ayırabilsin. Asıl görevleri budur, sizin kişisel öfkenizi tatmin etmek değil.
Henüz bu dava sonuçlanmadan üç ayrı tazminat davası daha açılması, Ali Yalçın’ın ifrat derecesindeki orantısız güç kullanımının somut bir yansımasıdır. Ne İslami, ne insani, ne ahlaki, ne vicdani, ne de hukuki açıdan izahı mümkün olmayan bu durum, liderlik vasfıyla da taban tabana zıttır. Böylesi bir ruh hâlinin Türkiye’nin en büyük emek örgütünün başında bulunması ise sendikanın çeyrek asırlık tarihinde görülmemiş bir talihsizliktir.
Mahkeme salonlarında davaları kaybeden Ali Yalçın, yakında genel kurul salonlarında da emek hareketinin vicdanı karşısında tartılacaktır. Elbette hâlâ ortaya çıkacak yüzü kaldıysa…
Sözlerimizi şair ve mütefekkir Nurullah Genç’in “Uyan Artık Yiğidim” şiirindeki o diriltici mısralarla tamamlayalım:
“Buzlar çözüldü; kıştan kuru bir ayaz kaldı.
Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.”
Yıldırım Demirci
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.