10344,29%1,74
40,07% 0,07
47,14% 0,35
4286,29% 0,47
6867,17% 0,66
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yapan müdür ve müdür yardımcılarının istifa talepleri, branşlarında boş kadro bulunmaması gerekçesiyle il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından kabul edilmiyor. Eğitim yöneticilerinin öğretmenliğe dönüş hakkı fiilen engellenmiş durumda. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan okul müdürleri ve müdür yardımcıları, asli kadroları öğretmenlik olmasına rağmen istifa etme hakkından mahrum bırakılıyor. Özellikle bulundukları ilçede kendi branşlarında boş kadro olmaması, yöneticilerin istifa dilekçelerinin reddedilmesine ve mecburi olarak idareciliğe devam etmelerine neden oluyor. İşte bu çarpıcı uygulamanın detayları ve eğitim camiasından yükselen çözüm çağrıları...
Okul Yöneticilerinin İstifaları Kabul Edilmiyor: 'Mecburi Yöneticilik' Dönemi!
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde faaliyet gösteren eğitim kurumlarında görev yapan okul müdürleri ve müdür yardımcıları arasında dikkat çeken bir uygulama yaşanıyor. Kendi istekleriyle yöneticilik görevlerinden istifa ederek öğretmenlik asli kadrolarına dönmek isteyen yöneticilerin dilekçeleri, ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri tarafından sıklıkla reddediliyor. Bu durum, eğitim camiasında "istifa yolunun resmen kapalı olduğu" yorumlarına yol açıyor.
Bilindiği üzere, Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatına göre, okul yöneticilerinin asli kadrosu öğretmenliktir. Müdür ve müdür yardımcıları, bu idarecilik görevlerine girmiş oldukları sınavlar neticesinde atanırlar ancak asli kadroları değişmez. Yani kanunen, yöneticilik görevlerini bırakarak öğretmenlik asli görevlerine dönebilme hakları bulunmaktadır.
Ancak uygulamada durum farklı seyrediyor. Söz konusu okul yöneticilerinin, görev yapmış oldukları ilçelerde kendi branşlarına göre münhal (boş) bir kadronun olmaması durumunda istifaları kabul edilmiyor. Bu durumdaki yöneticiler, fiilen ve mecburi olarak okul yöneticiliğine devam etmek zorunda kalıyorlar. Bu durum, kişisel tercihlerine ve kariyer planlamalarına aykırı bir tablo oluşturuyor.
Bu mağduriyetin giderilmesi için çeşitli çözüm önerileri dile getiriliyor. Alanlarında ihtiyaç bulunmaması halinde bile, söz konusu okul yöneticilerinin ilçe emrine alınarak kendi alanları dışında başka bir branşa görevlendirilmelerinin ve bu şekilde ders okutmaları sağlanmak suretiyle istifalarının kabul edilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Zira halihazırda il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri bünyesinde ücretli öğretmenlerin görev yapmış olduğu ve bu ücretli öğretmenlerin dahi mezun oldukları alanla ilgili olmayan branşlarda ders okuttukları biliniyor. Dolayısıyla, mevcut yöneticilerin ilçe emrine alınmasının kamu zararının olmayacağı ve hatta mevcut personel kaynağının daha etkin kullanılabileceği belirtiliyor.
Kamu zararının oluşmayacağı bu gibi durumlarda, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin söz konusu istifaları kabul etmemesi durumu, maalesef eğitim sendikalarının da yeterince gündeminde olmayan bir uygulama olarak dikkat çekiyor. Okul yöneticilerinin hakları ve kariyer özgürlükleri bağlamında bu uygulamanın gözden geçirilmesi bekleniyor.
Editoryal Yorum
Mevzuata göre okul yöneticiliği, öğretmenlik kadrosuna bağlı olarak sürdürülen geçici bir görevdir. Yöneticilikten istifa etmek isteyen bir eğitimcinin, asli görevine yani öğretmenliğe dönmesinin önünde teknik bir engel bulunmamakla birlikte, uygulamada münhal kadro bahanesiyle bu hak fiilen kısıtlanmaktadır. Bu durum, yöneticilik görevinden ayrılmak isteyen eğitimciler açısından bir hak gaspına dönüşmektedir.
Eğitim sendikalarının temel görevlerinden biri, sadece mali haklar değil aynı zamanda mesleki tercihler, görev yükü ve iş güvencesiyle ilgili sorunlara da çözüm üretmektir. Ancak yöneticilikten ayrılmak isteyen okul idarecilerine alan açılmaması; ne yazık ki sendika gündemlerinde hak ettiği yeri bulamamaktadır. Oysa bu konu, eğitimde gönüllülük esaslı yönetim anlayışı ve insan kaynağının verimli kullanımı açısından hayati önemdedir.
Bu noktada sendikaların yanıtlaması gereken kritik bir soru doğmaktadır: Okul yöneticiliği görevi artık bir tercih değil de zorunluluk halini almışsa, sendikalar bu sessiz mağduriyetin neresinde durmaktadır?