14243,21%0,70
42,73% 0,04
50,25% 0,15
5952,10% -0,17
9603,36% 0,00
Türkiye’de öğretmen olma hayali kuran binlerce genç için yol artık daha uzun ve meşakkatli. Milli Eğitim Akademisi’nin devreye girmesiyle birlikte, üniversite diploması artık sınıfa girmek için tek başına yeterli olmayacak. Adayları bekleyen 12 aylık zorunlu mesleki eğitim süreci, eğitim fakültelerinin işlevselliğinden uluslararası standartlara kadar pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Mezun sayısı hızla artarken atama kontenjanlarının tek haneli binli rakamlara gerilemesi, öğretmenlik mesleğinin geleceği üzerinde kara bulutlar oluşturuyor. Peki, dünya devleri öğretmenini nasıl seçiyor? Mevcut sistemdeki "çifte standart" iddialarının perde arkasında ne var? İşte eğitim sistemimizin yeni sınavı: Akademi ve ötesi...
Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen yetiştirme sisteminde hayata geçirdiği yeni düzenleme, eğitim camiasında kapsamlı bir tartışmayı beraberinde getirdi. Yapılan değişiklikle birlikte öğretmenlik diplomasına sahip adaylar için Milli Eğitim Akademisi’nde 12 ay sürecek ikinci bir mesleki eğitim aşaması zorunlu hale getirildi. Yeni model, öğretmen adaylarının mesleğe başlamadan önce yeniden değerlendirilmesini öngörüyor.
Ancak uygulamanın, öğretmenliğe geçiş süresini uzattığı, belirsizlik yarattığı ve eğitim fakültelerinin işlevini sorgulanır hale getirdiği yönünde eleştiriler artıyor. Akademi sürecinin, zaten sınırlı olan atama imkanlarıyla birleştiğinde öğretmen adaylarının motivasyonunu ciddi biçimde zorladığı ifade ediliyor.
Türk Eğitim Derneği tarafından hazırlanan kapsamlı raporda Türkiye’nin öğretmen yetiştirme politikaları; Finlandiya, Estonya, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, Güney Kore, Kanada ve Polonya gibi ülkelerle karşılaştırıldı. Rapora göre gelişmiş ülkelerde öğretmen yetiştirme süreci başlangıçta sıkı eleme, süreç içinde sürekli değerlendirme ve mesleğe doğrudan geçiş ilkeleri üzerine kuruluyor.
Finlandiya ve Estonya’da öğretmen eğitimi sınırlı sayıda üniversitede yürütülürken, adaylar daha en başta nitelik temelli seçiliyor. İngiltere, Almanya ve Japonya’da ise çok aşamalı sınavlar ve uygulamalı performans değerlendirmeleriyle güçlü filtreleme mekanizmaları işletiliyor. Güney Kore’de hem üniversiteye girişte hem de mesleğe adım atarken titiz değerlendirme süreçleri uygulanıyor.
Türkiye’de ise öğretmen ihtiyacından bağımsız şekilde uzun yıllardır geniş bir aday havuzu oluşturulduğu, yeni akademi modelinin bu tabloyu değiştirmek yerine daha karmaşık hale getirdiği değerlendiriliyor.
Güncel verilere göre eğitim fakültelerinde 184 bin 584 öğrenci öğrenim görüyor ve her yıl yaklaşık 40 bin öğretmen adayı mezun oluyor. Buna karşın önümüzdeki yıllarda yıllık öğretmen atamalarının 6 ila 8 bin bandında kalacağı öngörülüyor. Bu tablo, öğretmenlik mesleğinde ciddi bir arz-talep dengesizliğine işaret ediyor.
Üstelik ihtiyaç planlaması yapılmadan verilen pedagojik formasyon programları, aday sayısını daha da artırarak sorunu derinleştiriyor. Uzmanlara göre yeni akademi uygulaması, bu yapısal problemi çözmek yerine yalnızca süreci uzatıyor.
Eğitim uzmanları, mevcut modelin nitelikli öğretmen yetiştirmekten ziyade çok sayıda aday üretmeye odaklandığını ve bunun sürdürülebilir olmadığını vurguluyor. Öğretmen yetiştirme sürecinin temel varsayımlarının yeniden ele alınması, planlama-ihtiyaç-atama dengesinin kurulması gerektiği ifade ediliyor.
Aksi halde öğretmenlik mesleğinin hem toplumsal itibarı hem de mesleki cazibesi açısından daha fazla yıpranacağı, gençlerin öğretmenlikten uzaklaşabileceği uyarısı yapılıyor.
Plansız aday artışı yalnızca eğitim alanında değil; ekonomik, sosyal ve psikolojik sonuçlar da doğuruyor. Atanma ihtimali her geçen yıl azalan öğretmen adayları için farklı sektörlere geçişi kolaylaştıracak yeniden beceri kazandırma (reskilling) ve yetkinlik geliştirme (upskilling) programlarının ulusal ölçekte hayata geçirilmesi gerektiği dile getiriliyor.
Eğitim fakültelerine girişte uygulanan 300 bin başarı sıralaması şartı, öğretmenlik mesleği için nitelik filtresi oluştururken; diğer lisans programlarından pedagojik formasyon yoluyla gelen adaylar için bu şartın aranmaması “çifte standart” eleştirilerini güçlendiriyor. Uzmanlar, başarı sıralaması kriterinin öğretmen yetiştiren tüm programlar için eşit şekilde uygulanması gerektiğini savunuyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.