11007,37%0,81
42,52% 0,07
49,55% -0,06
5743,85% -0,15
9322,75% 0,27
Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Talat Yavuz, kamuda yeniden gündeme gelen kılık kıyafet tartışmalarına sert tepki gösterdi.
Yavuz, “Geçmişin yasakçı zihniyeti hortlamasın, bu millet başörtüsü yasağının acısını hâlâ unutmadı” diyerek, sendikanın kıyafet özgürlüğü konusundaki kararlı duruşunu vurguladı.
Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Talat Yavuz, kamuda yeniden alevlenen kılık kıyafet tartışmalarına ilişkin kaleme aldığı yazıyla sendikanın kırmızı çizgisini ilan etti. Geçmişteki "yasakçı zihniyetin" hortlatılmasına müsaade etmeyeceklerini kesin bir dille belirten Yavuz, kravat ve kumaş pantolon gibi zorunlulukları getirmeye çalışan yöneticilere sert eleştiriler yöneltti. Yavuz, mücadelenin dönüm noktası olan sivil itaatsizlik eylemini hatırlatarak, öğretmen kıyafetinin sınırlarını pedagoji biliminin belirlemesi çağrısında bulundu ve yöneticilere kravatlarını çıkarma tavsiyesinde bulundu.
Eğitim-Bir-Sen’den Sert Mesaj: Yasakçı Zihniyete Dönüş Asla Kabul Edilemez!
Kamuda yeniden alevlenen kılık kıyafet tartışmaları, son günlerde kamuoyunun en dikkat çeken başlıklarından biri haline geldi.
Bu tartışmalara, Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Talat Yavuz’un kaleme aldığı çarpıcı yazı damgasını vurdu.
Yavuz, “Geçmişin yasakçı zihniyetinin hortlatılmasına asla izin vermeyiz” diyerek, hem sendikanın hem de toplumun bu konuda kararlı duruşunu ortaya koydu.
Yavuz’un hatırlattığı üzere, 12 Eylül askeri darbesi sonrası yürürlüğe giren Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik, Türkiye’nin yakın tarihine derin bir iz bıraktı.
Bu düzenleme, sadece bir kıyafet meselesi değil; bir neslin inanç, eğitim ve çalışma hakkının gasp edilmesi anlamına geliyordu.
Binlerce kadın memur, başörtüsü sebebiyle işinden edildi.
Üniversite kapılarında genç kızların eğitim hakkı ellerinden alındı.
Toplumun geniş bir kesimi, “kamusal alan” adı altında oluşturulan yapay sınırlarla dışlandı.
Yavuz’un ifadesiyle, o dönem “bir elbiseyle değil, bir hayat tarzıyla savaşılmıştı.”
“Tarih göstermiştir ki, inancına bağlı bir millet yasaklarla terbiye edilemez. Akan gözyaşı, sabırla verilen mücadele, sonunda her türlü zulmü yıkar.”
diyerek, o karanlık dönemin acılarını ve halkın sabırlı direnişini hatırlattı.
Eğitim-Bir-Sen’in 15 Mart 2013’te başlattığı sivil itaatsizlik eylemi, o dönemde Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde önemli bir dönüm noktası olmuştu.
Talat Yavuz, bu eylemin yalnızca bir sendikal çıkış değil, aynı zamanda toplumsal bir vicdan hareketi olduğunu vurguladı.
Bugün gelinen noktada, kamuda kıyafet serbestliği artık yalnızca bir “hak” değil, bir sembol.
Fakat bazı yöneticilerin hâlâ bu kazanımları “görmezden gelme” çabası, sendika tarafından eski Türkiye refleksi olarak değerlendiriliyor.
“Kamuda kıyafet serbestliği, uzun soluklu bir mücadelenin ardından sağlanan toplumsal bir uzlaşıdır.
Bunu yeniden tartışmaya açmak, sadece geçmişe dönmektir.”
diyen Yavuz, kravat ve kumaş pantolon zorunluluğu gibi dayatmaların, hukuki temeli olmayan keyfi uygulamalar olduğuna dikkat çekti.
Yavuz’un yazısındaki en dikkat çekici bölüm, yöneticilere yönelik şu çağrıydı:
“Makamınıza özenli giyinmiş ama kravatsız bir memur veya öğretmen girdiğinde rahatsız oluyorsanız, siz de kravatınızı çıkarın.
Deneyin, rahatlayacaksınız. Korkmayın, hiçbir şey olmaz. Bu anlamsız mesele kendiliğinden kapanır.”
Bu ifadeler, hem ironik hem de düşündürücü.
Çünkü Yavuz, satır aralarında aslında bürokratik alışkanlıkların hâlâ özgürlük bilincinin önünde durduğunu hatırlatıyor.
Kravat, bu noktada sadece bir aksesuar değil — eski hiyerarşik zihniyetin sembolü haline geliyor.
Öğretmenlerin kıyafetlerine yönelik yapılan eleştiriler içinse Yavuz, bilimsel bir ölçü önerdi:
“Ergenlik çağındaki öğrencilerin dersine giren bir öğretmenin kıyafet sınırlarını pedagoji bilimi belirlesin.”
Bu yaklaşım, tartışmanın merkezine ideolojik değil eğitsel bir perspektif yerleştiriyor.
Yavuz’a göre çözüm, yasaklarda veya yönetmeliklerde değil; pedagojik etik ve toplumsal olgunlukta gizli.
Yavuz, yazısının sonunda sendikanın net çizgisini bir kez daha yineledi:
“Yasakların en karanlık dönemlerinde bile cesaretle mücadele edenlerin azmini kimse gölgede bırakamaz.
Başa dönmeyi asla kabul etmeyiz.”
Eğitim-Bir-Sen, bu açıklamayla yalnızca bir sendikal tavır ortaya koymuyor; aynı zamanda Türkiye’nin demokratik hafızasına da sahip çıkıyor.
Kılık kıyafet özgürlüğü, artık bir tercih meselesi değil; insan onuruna ve inanç hürriyetine saygının göstergesi olarak görülüyor.
Talat Yavuz’un bu çıkışı, sadece kravat veya başörtüsü meselesine dair değil.
Aslında bu yazı, Türkiye’de özgürlüklerin nasıl bedeller ödenerek kazanıldığını ve o bedellerin unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor.
Kamuda kıyafet tartışmaları, yüzeyde bir “biçim meselesi” gibi görünse de, özünde bir zihniyet sınavıdır.
Ve Yavuz’un sözleriyle bu sınavda kazananın kim olacağı da açık: “Özgürlükten geri adım atan değil, onu koruyanlar.”