11008,07%-0,59
42,19% 0,22
48,73% 0,01
5433,84% 0,84
8953,99% 0,00
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, son dönemde gündeme gelen çalışma saatlerinin kısaltılmasına ilişkin iddialara netlik kazandırdı. Bakan Işıkhan, Türkiye'de haftalık 45 saatlik yasal mesai süresinin yakın zamanda düşürülmesinin gündemde olmadığını açıkladı. Bu karar, Türkiye'nin üretim ve istihdam hedefleriyle ilişkilendirildi.
Çalışma Saatleri Tartışması – Gerçekten Daha Az Çalışmaya Hazır mıyız?
Vedat Işıkhan’ın açıklaması, son dönemde Avrupa’da giderek yaygınlaşan “kısa mesai” uygulamalarına karşı Türkiye’nin farklı bir yol izleyeceğini net biçimde ortaya koydu. Bakan, haftalık 45 saatlik yasal çalışma süresinin korunacağını, yakın vadede bu konuda herhangi bir değişikliğin düşünülmediğini vurguladı. Peki bu kararın ardında hangi gerekçeler yatıyor, Türkiye için kısa mesai gerçekten mümkün mü?
Son yıllarda Avrupa’da, özellikle İskandinav ülkelerinde, haftalık mesai süresini 35-38 saat aralığına düşürmek hatta bazı şirketlerde 4 günlük çalışma modeli denemek giderek yaygınlaşıyor. Bu uygulamaların temel amacı, çalışanların iş-yaşam dengesini korumak, verimliliği artırmak ve tükenmişlik sendromunu azaltmak.
Ancak Türkiye’de tablo farklı. Üretim kapasitesi, ekonomik sürdürülebilirlik ve istihdam politikaları göz önüne alındığında, “Avrupa’daki modeli doğrudan uygulamak” her zaman gerçekçi olmayabilir.
Bakan Işıkhan’ın şu sözleri, aslında Türkiye’nin önceliklerini özetliyor:
“Yaklaşık 2030 yılına kadar daha çok üretmeye, daha çok çalışmaya ihtiyacımız var.”
Bu cümle, Türkiye’nin ekonomik büyüme, ihracat ve istihdam hedeflerini işaret ediyor. Yani kısa vadede “daha az çalışmak” değil, tam tersine “daha çok üretmek” öncelik taşıyor.
Türkiye’de çalışma saatlerinin kısaltılmasının önünde birkaç temel engel var:
Ekonomik yapı: Sanayi ve hizmet sektörlerinde yoğun iş gücü ihtiyacı.
Verimlilik farkı: Avrupa’da birim zamanda üretim daha yüksek, Türkiye’de ise aynı çıktıya ulaşmak için daha fazla emek gerekiyor.
Mali sürdürülebilirlik: İşverenler açısından daha az çalışma, aynı maaş demek; bu da işletmelerin maliyetlerini artırabilir.
Dolayısıyla Türkiye’de kısa mesai, şimdilik “lüks” bir uygulama olarak görülüyor.
Burada kritik soru şu: Çalışma saatlerini azaltmak yerine, çalışma verimliliğini artırmaya odaklansak ne olur?
Daha esnek mesai düzenleri, dijitalleşmeyle desteklenen uzaktan çalışma modelleri, iş yerinde daha sağlıklı koşullar… Bunlar, “daha çok çalışmayı” değil, “daha kaliteli çalışmayı” sağlayabilir. Belki de asıl odaklanmamız gereken nokta bu.
Avrupa kısa mesaiyi tartışırken, Türkiye hâlâ üretim ve istihdamı artırmayı hedefliyor. Bu noktada haklı bir gerekçe var; çünkü ekonomik kalkınma, güçlü bir istihdam politikası ve sürdürülebilir büyüme olmadan kısa mesai hayalden öteye geçemez.
Ancak bir gün, verimliliği artırarak ve üretim kapasitesini güçlendirerek, biz de “daha az çalışarak daha çok üretme” hedefine ulaşabiliriz. O zamana kadar ise Bakan Işıkhan’ın dediği gibi: “Daha çok çalışmaya mecburuz.”