Aktarım özürlüyüm belki de ve makul ölçüde saçmaladığım kadar da
açıyorum arayı ve gaflete düşmemek adına içeriden sürgülüyorum
yüreğimin kapısını sadece minicik çivi delikleri var ne de olsa
çarmıha gerildiğim kadar da gergin bir ipte yürüyen ip cambazı
gibiyim ve işte içeri sızan o ölümcül hava: kiminin virüs dediği
kiminin korkuyu birbirinden kopyalayıp yapıştırdığı ve kendimi
bildim bileli enfekte olan yüreğim.
Ne cürüm.
Ne hüküm.
Ne kaygı ne şenlik iken yüreğin maruzatı.
Mevzuat ise çoktan zaman aşımına uğramış ve su küresinde yan
gelip yatan bir sal gibi s/alınıyorum aklımın iplerinde de
tekerlemeler cirit atıyor ve asla ait olmadığımı bildiğim bir dünya ki
neresinden tutsam elimde kalıyor.
Göğün manevrası ve işte içime düşen bir uydu yoksa uzay
istasyonunda asılı kalan bir gök cismi miyim hani ismimden
cismimden sızan bir ışık gibi belki de cennet bahçesi bellediğim her
insanda kırılan dalıma ve kendime batan dikenlerden kanadığım
değil kanattığıma dair bir inanç.
Sözcüklerin hükümranlığında döneniyorum ve lügate bakmadan
tünüyor ve türüyorum ne de olsa sözcüklerin sayacı aralıksız
deviniyor ve hanesini terk eden sayılardan alıyorum intikamımı.
Dün gibi gündeki kuru esinti ve sancılı bir kelam içimde sırıtan
acıların tefe konduğu ve yalnızlığımın süt liman kuvözünde bir
bebek olmayı dilediğim en azından masum kalabilmenin bir ölçümü
var ya da yok kendimle olan hesaplaşmamda tüketilmişlik
sendromu ile hizaya getirmekten men edip hizamda olan tüm
sırnaşık kelleri bir bir sıfıra vurdurmak elbet içlerinde saklı nefsin de
sonlanmasına dair bir arzu ki vedalaştığım çok şeyden birisi iken
dünle aramdaki o duvar ve vuku bulan sıra dışı bir hüviyet.
Bir düşü irdeliyorsam kel alaka bir d/okunuş elbet ve özrümde saklı
muvaffakiyet nicelerin neden olduğu; sözcüklerin seçilmişliğinde bir
kurama denk düşüp kayıp gölgemi de bir noktalama işaretinde
sabitlediğim ve dokunulmazlığını ilan eden bir mevta ne de olsa
şehrin na’şında ve yaşında saklı bir duayım hamt ettiğim rakımda
rest çektiğim her olumsuzlukla iştigal olumlu bir cümle olmaya da
kat çıkıp duygularımla resmettiğim hayatın da iz düşümü.
Ve sıra sayılarından çıkıp yola asal sayılarla özdeşleşiyorum
mademki kendimden başka yok b/ölenim ve çarpıldığım birincil
rakam iken birin titrek sesinde yanına konup da sıfıra denk düşen
varlığımla ya ona tamamlayacağım varlığımı ya da sıfırın rüştünü
ispatlatıp kayalıklardan aşağı yuvarlayacağım içimdeki tüm ondalık
sayıları.
Sabit tutmaksa sebat gerektiren.
Selam verip da saygının yokluğunda kendimle helalleşmek belki de
işin doğasında mevcut ben ki yankısı olmayan sesimle ve görüntüsü
olmayan cüssemle sancılı bir mukoza işte evrim geçirip de evrende
örtüştüğüm o gizin de tekelinde dokunaklı bir satırdan her firar
ettiğimde aslında Rabbime ve sonsuzluğa göç ettiğim…
Geç kalmışlığım kadar da ısrarla ve tükenmek bilmeyen bir coşku ile
bir yakamoz olmanın hayalini kurduğum engin düşlerimde endamlı
bir sona da kucak açmanın dokunulmazlığında kendimi ihbar ettiğim
kadar da itibar görmenin mucizevi dokusunda serpilen bir hayal
kümesi elbette öz alt kümesi sadece yalnızlıkla örtüşen bir esintiden
ötesi de değilken…