ATEŞ

Abone Ol
Terk edilmiş bir sözcüğün peşindeyim hani olur da; anlar beni diye.
Teyelli yüreğim tembihli sözcüklerim ve alın terimden ötesini arzulamadığım.
Ertelenmiş bir düş belki de hayallerimden ırmak hayatımdan şiirler dizdiğim ve ekin günlerin hasadına dair bir yolculuğun hayalini kurup nadasa bıraktığım iç dünyamın tarlasında elime geçen ne var ne yoksa.
Bazen bir nokta olmayı diliyorum daha doğrusu nokta kadar cüzi iken varlığım sert ve afili bir nokta koyup da…
Ah, ırgatı olduğum duygularım…
Ah, iman gücümde saklı mucizeleri beklediğim…
Ah, üç noktalarım ve bir vecizeden çıkıp yola ereceğim hidayetin de müjdecisi iken başımdan yağacak nura doymadığım.
Özrüm yok ve özenti filan da değilim: öyle ya rol model aldığım bir Allah’ın kulu yok ya da öykündüğüm sadece ruhumu ödüllendiriyorum ne zamanki dalsam hayallere en uzaktaki kata merdivenlerin eşlik ettiği ve bu uzaklık o kadar izafi sadece inancımın büyüdüğü ve büyümeyi ertelediğim bir o kadar artık hayatı eskisi kadar gözümde büyütmediğim…
Ve insanlar…
Hırpani gölgeler.
Asla harabe değil gönlüm ne de enkaz.
Göçük altında kaldığım kaç bin gün ve gecedir kim bilir sapasağlam yeni güne uyandığım ve derlediğim bir masalın bakiyesinde saklandığım.
Kılıksız belki de üstüm başım.
Ya da iki dirhem bir çekirdek.
En sevdiğim giysilerimi ise çoktan kumbaraya attım ve üstüme rahat bir şeyler geçirdiğim ve tembel adımlarla sırtlandım da sırtlandım dertleri…
Sahi kaç bin sene oldu yüksek topuklu ayakkabılarımla adımladığım çamurlu yollardan geçip de kavuştuğum cennetin sıcaklığı hali hazırda saklı iken içimde?
Hüzün balyaları.
Dalya dediğim yüzlerce öğrencim.
İçimdeki hüznü değil anaçlığımı dürten o sevgi seli.
Okulların koridorlarında uçuştuğum ve öznemle öz verimle başını okşarken dahi incitmekten korktuğum çocuklarım.
Bu gün yaşıyorsam olmaz mı bir sebebi?
Yazıyorsam devamı gelmez mi hiç?
Bir masaldan firar ettiğim derken başka bir masala transfer olduğum ve yüreğimin de amigosu iken hayallerim ve coşkum.
Şiirlerde saklı sessizliğim.
Hikâyelerimse benim yerime konuşan.
Nüktedan yüreğimi ise haczettiler dünümde saklı kıblemi güne taşıyıp günümdeki hüznü derine gömüp ve ben boyutlar arasında gidip gelirken defalarca da kendimden gittiğim ama güdemediğim ne çok şey gerçek kılmış olsa da kaderim geçerli not alsam da geçinemediğim insanlar ve geçiştirdiğim mutluluğum ve başarı addedilen mefhumun ne olduğunu hala kestirememişken.
Bir selam mı yoksa bir kelam belki de…
Bir içgüdü ise açlık ben zaten kendimi bir ömür açlıkla terbiye etmişken ne fark eder ki aç bir ilaç yaşadığım yılların hem ertesinde hem öncesinde iştigal ettiğim ne varsa bir inat uğruna noktaladığım ve demlendiğim huzurumu da gasp etmişlerken.
İn cin top oynarken sabahın erken saatlerinde.
Gecelerse uzun soluklu rüyaların ertesinde yeni bir güne uyanmanın da arifesi iken düşler taşkın taşlar yorgun taçlandırıldığımsa elbet umudun yokuşunu inip çıktığım…
Bir acı kahvenin kaç yıllık hatırı varsa artık…
Ve fincanlarca kahve içtiğim tüm sevdiklerim ve dünde kalan hatırlı dostlarım…
Öyle ya; en coşkulu ve mutlu yıllarında ömrümün evimin kapısını her gün çalanlar ve gün boyu onlarla vakit geçirmenin güzelliğine vakıf yorgunluğumun ve aldatılmışlığımın farkına bile varmadığım…
Öykülerimse henüz dillendirmediğim.
Öykündüğümse olsa olsa o mutlu yıllarımda tüm derdimi gömdüğüm ve sevdiklerim sayesinde güldüğüm sonra da sahte gülüşlerini çok geç fark ettiğim ve yüzümde sönen bir ışık gibi gözlerimin ferinde yanması muhtemel olan sonra da kesinlik kazanan elbet tek dostum olduğuna kani olduğum elbet ulu Rabbim, sırdaşım, dağım ve tüm varlığımı emanet ettiğim yetmezmiş gibi…
Akabinde sevdiklerimle ailemle sınandığım ve ölümün kıyısında her beraber halay çektiğimiz ve uykusun geçen ayların yılların ertesinde nasıl olur da şükretmem gün ve gece aralıksız ıskalamış olsam da başarıyı ve dünyanın malından mülkünden çoktan vazgeçip sonunda her şeyi layığıyla görüp hazmetmişken…
Her anlamda gidip geldiğim.
Her yolda yarı kaldığım.
Her yönde tek hissettiğim esinti ise umudun devir daim ettiği ve davetiyesi huzurun pek çok şeyde huzuru bulamazken artık neyin huzur verdiğine vakıf olduğum…
Randıman aldığım sadece inancın deviniminde eriştiğim huzur ve şükür duygusu ve ekledikçe tevekkülü hayatın da ahretin de beni korkutmadığı ve sevgiyle diktiğim binlerce cümle yüzlerce yazı ve şiir ve eklem yerlerinde sözcüklerin koptu kopacak kıyamet ne zamanki kalemle aramıza mesafeler girip da nifaklar sokulsa…
Tek sokulduğum sevgi ile koştuğum ve sığındığım Yaratanının bildiğini bilip artık başkaları da bilsin ve anlasın diye eskisi kadar üzülmediğim gelin görün ki; iç sesimin baskın taarruzu ile teyakkuzda geçen ömrümü huzurla ve umutla satırlara serdiğim…
Sarmalında itikadın.
Serpildikçe iç sesim.
Savurdukça coşkuyu ve kıblemde batmak bilmeyen güneşi hayatımın her anında pay ettiğim ve işte yazarak ortak paydada buluştuğum ne çok insan…
Demli bir bardağın eşliğinde yoksa nasıl çıkardı ki hayatın tadı elbet iki cihanda da beni bekleyenin ne olduğunu bilmesem de bilmek O’nun tarafından bilindiğimi…
Beylik değilken hasretim ve ulaşmak istediğim zirve ve asla da ilgisi yok iken dünyanın geçerli günlük nimetleriyle…
Bir vasıta iken kalem.
Bazen amacım olan bazen araç kılınan ve ana menüde saklı tuttuğum üç vazgeçilmezim:
Aşk.
İtikat.
Umudun da eşliğinde yaşamanın da ötesinde yaşatmak adına içimde yarım kalan tüm masalları yeni masallara ekleyip de fıtratım gereği adeta dokunulmazlığı duygularımın ve işte d/okunmak adına bir yüreğin titrinde saklı ne varsa paylaşmanın şevki ile aşkın da illa ki uzlaştığı iç sesim ve nihayetinde farkındalık kazandığım onca şeyin verdiği huzurla hüznümü dahi görmezden gelebilmenin mucizevi varlığında asla da nokta koymak istemediğim ne varsa yanan ateşin cızırtısını duyup da sıcaklığını hissetmek iken en muhteşem duygu…

 
{ "vars": { "account": "G-KW05LWMTBL" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }